Arşiv

Archive for 13/10/2008

SÖMÜRGECİ KAPİTALİST SİSTEM ÇÖKÜYOR… Kapitalizm, savaşlara ve yeni tür faşist sistemlere (totaliter demokrasi) dayalı yeni bir dünya düzeni yaratmanın peşine düştü… Uyanın eeey…

13/10/2008 1 yorum
KAĞITTAN EKONOMİLER ÇÖKERKEN YENİ DÜNYA SAVAŞINA KAPI ARALANIYOR…
küresel kapitalizm, nefes darlığı çekmeye başladı.
Süslü cümleler kurmakla tanıdığımız top sakallı liberal ekonomistlerimiz düne kadar dünya ekonomisini ne kadar parlak bir geleceğin beklediğini anlatıp dururlarken, bugün ekonomik krizin ne kadar ciddi olduğunu ve nasıl önlenebileceğini tartışmaya başladılar bile.
Bütün bunlar yaşanırken, aklıma bir Temel fıkrası geliyor. Temel, dişli bir rakiple ringde boks yaparken, her raunt sonunda eli yüzü kan içinde köşesine gittiğinde menajerleri ne kadar başarılı olduğunu, rakibi ne kadar kötü benzettiğini, rakibin nakavt olmak üzere olduğunu, kendisinin çok iyi durumda olduğunu söyleyip duruyorlarmış. Ağzı yüzü kanlar içindeki Temel, beşinci raunttan sonra pes etmiş ve demiş ki : “Ulan beni kim dövüyor o zaman? ”
Gerçekten de küresel ekonomik krizin nedenini sorgulayan liberal ekonomistler, düne kadar işleri tıkırında gittiğini söyleyenler olunca, top sakallı hikaye yazıcısı liboşlara kimse inanamıyor.
Dünyayı kağıttan bir ekonomiye dönüştürdüler. Bir yanda kağıt yerli banknotlar, diğer yandan milyarlarca dolarlık sanal borsa değerleri, lotlar, öte yanda kağıttan dövizler ve kağıttan hisse senetleri, kağıttan çekler ve senetler, ekonomiyi sanal bir hale getirdi. Üretimin gerçek değerini ortaya koyan ve üretimi teşvik eden, tüketimi adil dağıtan bir dünya ekonomisi kurulamadı. Böyle olunca, kağıttan ekonomi, dünyada eşitsizliğin, adaletsizliğin ve sömürünün kaynağına dönüştü. Sonunda kağıttan ekonominin çıplak olduğu ortaya çıktı ve birisinin Kral Çıplak demesi beklenmeden kağıt ekonomi büzülmeye başladı.
Herkesin cebinde sanal bir para makinesi olan kredi kartları, tüketici kredileri, hisse senetleri, döviz, faiz, borsa kağıtları, çek yaprakları, senetler ve kağıttan sözleşmeler… hepsi bir anda buhar olmak üzere. Bütün bunlar, kağıttan bir kaplan gibi kağıttan bir ekonomi kurulduğunu ortaya koyan çıplak gerçekler. Gerçek değerleri ifade etmiyor, üretime ve gerçek değerlere karşılık gelmiyorlar. Hiçbir değer üretilmeden sanal kağıtlar ile trilyonlarca dolar cebe indiriliyor, karşılığının olmadığı ise bugün anlaşılmaya başlıyor. Olay bu kadar basit.
Dünyayı kağıt oyunlarıyla yönetmeye çalışan kapitalist küresel güçler, öyle bir çuvalladılar ki, işin içinden nasıl çıkacaklarını bile bilemiyorlar. İşte bu noktada çok dikkatli olmamız gerekiyor. 1929 bunalımından ikinci dünya savaşı ile çıkan kapitalist ekonomi, bugün de yeni bir dünya savaşı yada bölgesel savaşlar çıkararak ekonomik krizi aşmaya, unutturmaya ve etkisini hafifletmeye çalışabilir. Bu kapsamda Orta Doğu’da oynanan oyunları ciddiye alalım. 
Dünya kapitalist sisteminin yerli işbirlikçileri olan Şaakaşvili gibileri, bu oyunlarda çok etkili roller almaya şimdiden adaydırlar. Ülkemizde barış naraları atarak halklarının özgürlük ve bağımsızlığını başka milletlere altın bir tepside sunmaya çalışan Amerikancılar ve AB’ciler, gerçek savaşın ayak sesleri karşısında kış uykusuna çekilmiş durumdalar. Hani barıştan yanaydınız.
Uyanın, sömürgeci kapitalist sistemin kağıttan ekonomisi çöküyor. Kapitalizm, savaşlara ve yeni tür faşist sistemlere (totaliter demokrasi) dayalı yeni bir dünya düzeni yaratmanın peşine düştü. Uyanın Ey sahte solcular! Uyanın Ey Ulusalcılar! Uyanın Demokratlar, liberaller, muhafazakarlar! Uyanmazsanız, muhafaza edeceğiniz bir şeyiniz kalmayacak.
Yrd. Doç. Dr. BİROL ERTAN (Siyaset Bilimci)

DEHŞET TABLOSU… Ülkenin ‘Maalesef dedirten’ durumu…

13/10/2008 1 yorum
Devlet rakamlarıyla Türk ekonomisinin fotoğrafını aktarıyorum. Hazine Müsteşarlığı’ndan alınan verilere göre, ekonomimizdeki rakamlar dehşet tablosunu oluşturuyor…
Fırtına koptu kopacak…
Türkiye uçuruma doğru yol alıyor. Eğer cari açık finanse edilmezse, ki dışarıdan sıcak para artık gelmeyecek, içerdeki çıkacaktır. Bunun anlamı, fırtınanın eşikte olduğudur.
Moratoryum konuşulur…
Türk özel sektörü ardı ardına gümleyecek, işsizler ordusuna yeni ordular eklenecek, dahası üretim ve ihracat da düşecek, Türkiye için moratoryum bile konuşulmaya başlanacaktır.
Hazine Müsteşarlığı rakamlarına göre…
İşte dehşet tablosu!
Bugün size resmi, yani devlet rakamlarıyla ekonomimizin fotoğrafını aktaracağım.
Hazine Müsteşarlığı’ndan alınan verilere göre işte ekonomimizdeki dehşet tablosu rakamlar:
Türkiye’nin borçları…
İç borç toplamı:
Yıl 2002                                      : 91.6 milyar dolar.
Yıl 2008 (Ağustos itibarıyla)       : 224.9 milyar dolar.
Dış borç toplamı:                        : Yıl 2002: 129.7 milyar dolar.
Yıl 2008 (Ağustos itibarıyla)        : 284.4 milyar dolar.
Toplam ülke borcu:                     : Yıl 2002: 221.3 milyar dolar.
Yıl 2008 (Ağustos itibarıyla)        : 509.3 milyar dolar.

Özel sektör borcunun raporu…
Yıl 2002                          :  43.1 milyar dolar
Yıl 2008 (Mart itibarıyla) : 190.5 milyar dolar.
Özel sektör borcunun;    : 53.1 milyar doları bankacılık sektörünün.
12.8 milyar dolarlık kısmı bankalar dışındaki sigorta, faktoring vs. gibi kurumların.
127.7 milyar doları ise şirketlerin.
Özel sektör döviz kurlarındaki düşüş ve TL faiz oranlarının yüksekliği sebebiyle son yıllarda dış borçlanmaya ağırlık verdi ki bu tablo ekonomimiz için en kırılgan husustur.
2002 yılında Türkiye’nin ülke borcunda özel sektör yüzde 33.2 pay sahibiyken 2008’de bu oran yüzde 65.4’e çıkmıştır.
İhracat, ithalat ve cari açık  İhracat: (Yıllık)…
Yıl 2002                     :   36.059 milyar dolar
Yıl 2008                     : 126.466 milyar dolar
İthalat: (Yıllık)            : Yıl 2002: 51.554 milyar dolar.
Yıl 2008                     : 198.577 milyar dolar.
Cari açık: (Yıllık)        : Yıl 2002: 626 milyon dolar
Yıl 2008                     : 45.852 milyar dolar
Dönen çek ve senetlerdeki rakamlar / Karşılıksız çekler:…
Yıl 2001, yani kriz senesindeki karşılıksız çek adeti : 1.199.329.
Yıl 2002, yani AKP öncesinde karşılıksız çek adeti    : 748.493.
Yıl 2007, yani AKP dönemindeki karşılıksız çek adeti: 1.397.166. Kriz yılından fazla.
Protestolu senet sayısı.
Yıl 2001, yani kriz dönemindeki protestolu senet adeti  :  859.827.
Yıl 2002, yani AKP öncesinde protesto olan senet adeti  :  805.059.
Yıl 2007, yani AKP döneminde protesto olan senet adeti :  1.470.758.
Kredi kartı ve tüketici kredileri…
Kredi kartı borçlarına taksitle ödeme kolaylığı getiren 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu 6 Şubat 2005’te çıktı.
Yasa çıkmadan bir gün önce, yani 25 Şubat 2005’te tüketici kredileri 14.4 milyar YTL iken, sorunlu tüketici kredileri 101 milyon YTL, kredi kartıyla yapılan harcamalar 13.5 milyon TYL iken sorunlu kredi kartı harcamaları 727 milyon YTL idi.
25 Şubat 2005’ten 19 Eylül 2008’e gelindiğinde ise sorunlu tüketici kredileri yüzde 1471.2 , zorunlu kredi kartı ödemeleri ise yüzde 178.2 artış gösterdi.
5 Eylül 2008 tarihi itibarıyla ödenmeyen toplam kredi miktarıysa 3 milyar 610 milyon YTL’ye yükseldi
(Eski paraya göre 3 katrilyon 610 trilyon).
Sıcak para hareketleri Türkiye’deki sıcak para stoku:…
Yıl 2002                                  : 8.205 milyar dolar
Yıl 2003                                  : 15.872 milyar dolar
Yıl 2004                                  : 32.407 milyar dolar
Yıl 2005                                  : 58.059 milyar dolar
Yıl 2006                                  : 65.430 milyar dolar
Yıl 2007                                  : 107.115 milyar dolar
Yıl 2008 (Ağustos)  :  94.302 milyar dolar.
(Görüldüğü gibi son 9 ayda sıcak parada bir gerileme var.
Diğer bazı temel veriler…
– Sanayide kapasite kullanımı geriledi (Oran yüzde 73).
– Yapılan onca özelleştirme ve elde edilen onca kaynağa rağmen borçlar iki mislinden çok katlanmasına rağmen ciddi hiçbir yatırım yapılmadı ve de 2006’da yüzde 8’lerin altına düşen enflasyon borçlardaki büyük artışa rağmen yüzde 50 oranında artarak iki yılda tekrar yüzde 12’lere tırmandı.
– Son 5 yılda ihracatta katma değer oranı düştü ve yapılan ihracatın yüzde 72’si ithalata bağımlı hale geldi. Bu tablo da Türkiye’de üretimin geldiği vehamet noktasını gösteriyor.
– Resmi işsizlik oranı yüzde 11’lerle sunulurken gerçek oran yüzde 25’lerde, yani 6.5 milyon kişiye dayandı.
– Son bir yılda kapatılan işyeri sayısı açılan işyeri sayısını üçe katladı.
Diyeceksiniz ki hiç olumlu bir şey yok?
İyi diyebileceğimiz iki şey var:
Birincisi bütçede mali disiplinin sürdürülüyor olması, ikincisi de Merkez Bankası rezervinin 65 milyar doların üstünde olmasıdır.
Moratoryum bile gündeme gelir…
Peki bu iki müspet olgu diğerlerini dengeleyebilir mi?
Keşke diyeceğiz, ama mümkün değil.
Felaket tellallığı yapmak istemeyiz, ama rakamlar Türkiye’nin hızla uçuruma doğru yol aldığını gösteriyor.
Türkiye eğer cari açığını finanse edemezse, ki dışarıdan sıcak para artık gelmeyecek, tersine içerdeki çıkacaktır. İşte bunun anlamı fırtınanın eşikte olduğudur.
Keza dolar şayet kademeli olarak artmaz da birden katlanırsa 190 milyar dolar dış borcu olan Türk özel sektörü ardı ardına gümleyecek ve de işsizler ordusuna yeni ordular eklenecek, dahası üretim ve ihracat da düşecek ve Türkiye için moratoryum bile konuşulmaya başlanacaktır.
Tamam bu tabloyla Tayyip bey ve şurekası muhtemelen gidecek, lakin borsa da emin olun ziyadesiyle harap olacaktır

10/10/2008 01:16 /
http://www.turkcelil.com/modules/news/article.php?storyid=8033

 

MARX HAKLI MIYDI?…

Koyun Can Derdinde Kasap Mal Derdinde…

Kriz, kapitalizmin “gerçeğinin” gözler önüne serildiği, yıllardır satılan fantezilerin birden gülünçleştiği andır.

Şaşkınlık ve korku …

Yine böyle bir andayız. İstikrar, refah, “piyasalar kendiliğinden dengeye gelir” fantezileri buhar oldu uçtu. Borsalar çöküyor, “Siyaset elini ekonomiden çeksin, devlet müdahalesi kriz yaratır” diyenler, şimdi devlet kapısında. “Büyük insanlık” ise şaşkınlık ve korku içinde.

“Büyük insanlık” şaşkınlık içinde soruyor: “Hani artık bir daha olmayacaktı, dersinizi almıştınız? Refah devletinin ‘büyük yükünden’ kurtulunca kuşlar gibi uçacaktık?”

Korku içinde, çünkü tasarrufları, emeklilik fonları eriyor, evini, işini kaybetmek üzere, en temel gıda malzemeleri el yakıyor. Kısacası “büyük insanlık” can derdine düşmüş. Birileriyse mülkiyet korkusundan olacak, soruyorlar: Karl Marx haklı mıymış?

Size ne? Dahası, sizin bu soruya olumlu bir cevap vermeniz olanaklı mı? Değil! Ama o ki konuyu açtınız önce uyaralım. Bu soruyu tartışmak istiyorsanız, Komünist Manifesto’yu kurcalamak yetmez. Popper gibi ikinci sınıf düşünürlere güvenirseniz, birileri, Lakatoş, Fayerabend, Popper tartışmalarını, Maurice Cornfortun Popper’in kofluğunu sergileyen eleştirilerini anımsatarak başınızı derde sokabilir. Marx’a dönersek en azından Das Kapital’i okumadan konuşmamak gerekir. Yoksa kulaktan dolma bilgilerle, Marx’ın kehanetlerde bulunduğuna ilişkin rivayetlere kanıp komik durumlara düşebilirsiniz?

“Marx haklı mıydı?” diye sormadan önce, adamın, kriz üzerine ne dediğini de bilmek gerekir. Bunun için de Artı Değer Teorileri ciltlerine gidip, orada sorduğu şu sorudan başlarsanız işiniz belki kolaylaşabilir: Orada Marx, krizin her alışveriş işlemi içinde potansiyel olarak var olduğunu söyler: Alan ve satan karşılaşmaz ya da anlaşamazsa mal ve para ortada kalır. Sorduğu soruysa şöyle: Meta ilişkisinde potansiyel olarak var olan kriz, kapitalist üretim biçiminde bir gerçekliğe nasıl dönüşür? Marx bu sorunun cevabının bizzat sermaye ilişkisinin içinde yattığına işaret eder. Kapital’de de değerler düzeyinde bunu açıklar. Sermayenin birikiminin önündeki en büyük engelin, bizzat sermayenin kendisi olduğunu basit bir denklemle gösterir.

Bugün mali kriz deyip durduğunuz, siz “Yok canım bir şey olmaz” derken, bizim 2003’ten bu yana da beklediğimiz “şeyin” ne olduğunu anlayabilmek için, sizin önce “Bugün patlayan bu mali köpük neden oluştu” sorusuyla yüzleşmeniz gerekecek. Aman aman dikkat, ideolojik sisteminizde, “küreselleşme” dediğiniz şeyin “gerçeğiyle” karşılaşıp ürkebilirsiniz!

Peki ‘Marx haklı mıydı?’

Siz bu soruya olumlu bir cevap veremezsiniz” demiştim. Okuyunca, şaşırmış olabilirsiniz. Yardımcı olmaya çalışayım.

Karl Marx’ın başyapıtının alt başlığı “eleştiri” sözcüğünü içerir. Eleştiri ise belli bir duruşu, durulan bu noktadan bakarak konuşmayı öngörür. Bu duruş, salt bugüne ilişkin de değildir. Bu duruş, Spartaküs ayaklanmasından Fransız devrimine, Paris Komünü’nden Rus devrimine, İspanyol iç savaşında emperyalizme karşı direnişlerde hep dünyanın “sefillerinin” yanında, güçlülerinin karşısında olmakla ilgili bir duruştur. Belli sadakatleri, etik (eşitlikten, özgürlükten yana, baskı ve sömürüye karşı) tutumları gerektirir. Siz, işte bu yüzden, bu soruya olumlu bir cevap veremezsiniz? Dahası, salt bu nedenlerle, Karl Marx’ın savlarını hiçbir zaman kavrayamayacağınız bile söylenebilir.

Bunlar çok karmaşık şeyler, gelin ben size daha iyi anlayabileceğiniz bir başka örnek vereyim. Bir Hıristiyan için, İsa’nın, hem tanrı hem de tanrının oğlu olmasında, “Baba, oğul ve kutsal ruhun” üç ve aynı anda bir olmasında anlaşılmayacak bir şey yoktur. Bir Müslüman (aklıma gelmişken, “Hem Popperci hem Müslüman olunabilir mi?”) için bu “üçleme” söz konusu bile olamaz. Bir ateist ise bu tartışmalara, “ilginç, acaba aslında ne tartışıyorlar” diyerek yaklaşacaktır.

Siz Marx’ı anlayamazsınız, ama yeni bir Zeitgeist yaratmaya başlayan tarihin kahredici titreşimlerini duyabilirsiniz. O zaman “kolektif bilinç dışı” da size, yine Marx’ı eleştirme zamanı geldiğini anımsatır, hemen konuşmaya başlarsınız.

Ya kapitalizmin krizi değilse?

Aslında ben sizin yerinizde olsam, kimi bu işi iyi bilen ekonomistlerin iş devreleri, (business cycles) teorilerine takılır, konuyu biraz uzun dalgalarla (long waves) zenginleştirir, sonra da, “krizler olur (‘shit happens!’) sistem temizlenir, ardından yolumuza devam ederiz. Başka ne var ki?” savlarına yazılırdım.

Gelin siz beni dinleyin yoksa gündeme başka tatsız sorunlar gelecek. Örneğin, eğer mali genişlemenin, balonun arkasında ekonomik bir dinamik yoksa. Eğer bu balon, yavaşlayan birikimi desteklemek için kredi hacminin giderek genişlemeye başlamasından, sanayide kârlar gerilerken sermayenin dolaşıma, finansal alana, spekülasyona, talan olasılıklarına kaçmaya başlamasından kaynaklanmıyorsa, kapitalizmin krizi değilse, yalnızca kötü “yönetişimden” kaynaklanıyorsa…

·         İnsana sorarlar: Şimdi mi bunun ayırdına vardınız? Greenspan düne kadar sizin için “maestro” değil miydi? Riskleri size anımsatanlara niye kulaklarınızı tıkadınız? Siz okuduklarınızı, duyduklarınızı anlayamayacak kadar cahil misiniz? Yoksa aptal mı?

·         b) Sonra, bu durum, dünya ekonomisinde ilk kez ortaya çıkmıyor. 1873’te, 1929’da, benzer krizler, iki “büyük depresyon” yaşandı. “Küreselleşme” başladığından bu yana sürekli (Meksika, Türkiye, Arjantin, Asya krizleri, Rusya vb.) mali krizler yaşanıyor. Kapitalizmin tarihi üniversitelerde okutuluyor. Krizler üzerine yazılıyor çiziliyor. Hiç kimse bir şey öğrenmiyor mu? Dün bu dünya ekonomisinin merkezinde olanlar, hiç mi geçmişten ders almamışlar? Bunlar okuduklarını anlamayacak kadar aptal insanlar mı? Dahası bunlar büyük bankalarda yıllarca çalıştıktan sonra devlet yönetimine geliyorlar. Sistemin nasıl işlediğini burada da mı öğrenemediler? Bu nasıl bir toplumsal sistemdir ki hep böyle, “yönetişim hataları” yapacak insanları yönetime getiriyor.

·         c) Ya bunlar aptal ve cahil değilse, “yönetişim” hatası dediğiniz bunların seçeneğiyse, yani bunlar hırsız ve haydutsa? Ya, birbirine sıkı sıkıya bağlı insanlardan oluşan bir grup devleti de kullanarak hem kendi halklarını, hem diğer ülkelerin halklarını soyuyor, sonra da, tükenmeye başlayan bir leşin üzerindeki sırtlanlar gibi birbirinin boğazına atlayıp savaşmaya başlıyorlarsa? O zaman ne yapıp edip, demokratik ya da başka yollarla, artık önemi yoktur, bunlardan kurtulmak gerekmez mi? O zaman kırmızı, siyah hatta yeşil bayraklar ortaya çıkmaz mı?

Gelin siz, bu krizin sermaye birikim sürecinin bir varoluş hali olduğunu kabul edip “Kapitalizm en iyi sistemdir savına” fit olun. Marx’la uğraşmayı bırakın. O nasıl olsa sizin işinize yaramaz. Ondan yararlanacak olanlar da nasıl olsa onu bulup kullanırlar. Biliyorum siz mal derdindesiniz, ama onlar da can derdinde…

Ergin YILDIZOĞLU / Cumhuriyet…

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU