Ayasofya Müzesi…


AYASOFYA MÜZESİ (1)

Bir ara bir gazete’de Ayasofya ile ilgili bir yazı dikkatimi çekmişti. AyasofyaPapanın Türkiye’yi ziyareti sırasında Amerikan Gazetesi Herald Tribune Ayasofya’dan «Konstantin’in yaptırttığı kilise» diye bahsediyordu! ve bu bana çok ilginç gelmişti. Neden Ayasofya Camii veya Klisesi değilde ‘Konstantin’in yaptırdığı klise’ydi.[2] Gerçekten bu kültürel algı farklılığı bende bir merak konusu oldu ve araştırma yapmam gerektiği düşüncesi uzun zamandan beri vardı ki bunu gerçekleştirmek için Ayasofya Müzesi‘ndeydim….

Kısa bir araştırma sonucunda müze ile ilgili olarak ilginç tespit ve Aya sofyabulgular göze çarpmaktadır. Örneğin; Bizans başkenti Konstantinopolis’in en önemli yapısı olan Hagia Sophia Kilisesi’nin tarihi, 4. yüzyılın ilk yarısında birinci, 5. Yüzyılın başlarında ikinci, 6. yüzyılda üçüncü yapım evrelerinde izlenir. Osmanlı Dönemine kadar geçirdiği doğal tahribatlara karşın pek çok onarımla ayakta kalabilen kilise, 29 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u almasıyla camiye dönüştürülür. Ayasofya, Osmanlı Döneminde kentin en büyük Camii olmasıyla önemini sürdürmüştür. Sultan Abdülmecid’in (1839-1861) yaptırdığı onarımların, yapının günümüze gelebilmesinde payı büyüktür. İsviçre’li iki kardeş mimarın görevlendirilmesiyle 1847 yılında başlayan onarımlar, 1858 yılına dek devam etmiştir. Başta Fossati Kardeşler’in görsel ve yazılı belgeleri ile yayınlarının yanı sıra, aynı dönemde İstanbul’a gelen gezginlerin seyahatnamelerinde gravürler eşliğinde aktardıkları bilgiler, Osmanlı arşivlerindeki kayıtlar, Ayasofya risaleleri ve dönemin ressamlarının Ayasofya konulu tablolarında onarımlar izlenmekte, yapının önemi ortaya konmaktadır. Ayasofya’nın Bizans ve Osmanlı Dönemlerine ait mimari, mimari bezeme ve mozaiklerinin günümüze gelebilmesinde Sultan Abdülmecid’in (1839-1861) yaptırdığı onarımların payı büyüktür. Ayasofya Bizans Döneminde isyanların, yangın ve depremlerin yarattığı tahribat nedeniyle pek çok onarım ve yapı dönemine, Osmanlı Döneminde ise her padişahın yaptırdığı yeni eklemelerle pek çok evreye sahiptir. Yapının inşa evrelerini ve onarımlarını kronolojik olarak kısaca aktarmak, 19. yüzyılda gerçekleşen onarımın ne denli büyük ve ince ayrıntılar içerdiğini ortaya koyması açısından yararlı olacaktır [3]

Arkadaşımla birlikte 01 Mayıs 2010 C.tesi günü Müzeyi tam The Hagia Sophiaanlamıyla ve birazcık bilgi dağarcığımla gezmeye koyuldum. Tabiki ilk önce böyle bir heybetli ve tarihsel kültüre sahip böyle bir yapıya girerken elimdeki tanıtıcı kitabı incelerken ve arkadaşımda elinde hiç düşmeyen fotoğraf makinesiyle müzenin fotoğraflarıynı çekerken uzun yıllardır Grek, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının en önemli yapılarından örnekleri topraklarında barındıran ve Dünyanın hiçbir kentinde Ayasofya gibi strüktür [4] tarihi yönünden son derece önemli olan, yaklaşık 1500 yıllık bir büyük yapı olduğunu öğreniyorum. İçeriye girerken ise açıkçası bu kadar yüksek ve heybetli olduğunu yakından görünce daha iyi anlayabiliyorum çünkü uzaktan bakınca bunu fark edememişim. İçeriye girer girmez o tarih sizi alıp binlerce yıl öncesine götürüyor. Tarih boyunca birçok medeniyeti görmüş, olaylara şahit olmuş ve bir o kadar büyük depremler görerek hasar olmadan bugünlere gelmiş olması bile insanı heyecanlandırıyor.

Kuzeye bakan geniş bir kapıdan içeriye ilk girişteki sağa ve sola doğru uzanan ince uzun kısımda bazı tarihi belgeler, bilgiler, tarihsel Bizans dönemine ait çivi yazısı ve fotoğraflar anlatılarak bilgilendirilmeye çalışılmış. Tüm dikkatimi kubbeler direkler ve dışarısı o gün sıcak olmansa rağmen serin bir hava karşılıyor. Duvar Sütun ve kubbelerin renk ahengi sanki bir gizemin büyüleyiciliğini renklerle tamamlanmış gibi bir çarpıcılık göze çarpıyor. Duvar ve zeminin mermer olduğu bu bölümden geçerek ikinci alanda üst katlara çıkan yokuşlara ulaşabiliyorsunuz. Bu koridordan geçerek batı yönünde bir kapı daha gözümüze çarpıyor ve Güzel Kapı Bronzdan yapılmış ve imparator Theophilos 829-842 tarafından tarsus’ta bulunan M.Ö II. Yüzyıla ait bir tapınaktan getirtilmiş olduğu yazılı. İlginçtir kapının alt kısmı zeminden yaklaşık yarım metre altta ve açılıp kapanması mümkün değil. Bu kapıdan geçtikten sonra dışarıya bakan kapının üzerinde bulunan Bizans İmparatoru Konstantin şehrin maketini, İmparator Justinianus Ayasofya’nın maketini ve Meryem ana çocuk ve İsa’ya sunan bir resim gözümüze çarpıyor (10. Yüzyıla ait olduğu yazılı). Bunlara merdiven demiyorum çünkü yapı çok yüksek olduğundan üst kata çıkan insanların yorulmaması için yokuşlar tasarlanmış. Ayrıca bu yokuşlar bir tünel havasında olduğundan sıvasız ve oldukça etkileyici. Diğer etkileyici bir şey daha dilek taşı. Emin olun insanların dilek dileme konusunda ne kadar çok talepkar olduklarını kuyruktaki insanların bitmeyen sıra uzunluğuyla orantılı.

Sonunda üst katlara çıkıyoruz, aşağı yukarı tamamen 3 katlı bir bina Ayasofya muzesikadar yürüyerek çıkıyoruz. Aşağıdaki insanlar yukarıdan oldukça küçülüyor fakat hala en az çıktığımızın iki katı kadar bir yükseklik daha üstümüzde var. Sütunların başlarındaki oymaların nasıl yapıldığını merak ediyoruz o kadar ayrıntılı ki, o muhteşem mozaikler, dev boyutlardaki hat yazılarının binlerce yıldır nasıl asılı durduklarını hayretle inceliyoruz. Gerçekten İlber Ortaylı’nın dediği gibi tarihimizi tanımak, ona sahip çıkmak gerekiyor[5] Üzücü tarafı ise yurdum insanının tüm tarihi eserlerde olduğu gibi burada da büyük bir özenle isimlerini eserlerin üzerine kazıdığını maalesef gözlemliyoruz Şu han içeride henüz tadilatlar sürdüğünden Ayasofya Camii’nin tam ortasında en az 6 katlı bina yüksekliğinde iskeleler kurulu vaziyette duruyor ki heybetini varın siz düşünün. Düşünüyorum da böyle bir şaheseri yapan/yaptıran koskoca imparatorlar, padişahlar bile isimlerini yazmazken bu esere bizim insanımızda bir katkıda bulunmak istiyor herhalde diye düşünüyoruz. Klise ve Caminin karışımı olan bu yapının bu kadar yüksek olması ise başka bir muhteşemlik bende değişik bir kültürel anlam yaratıyor. Çünkü bu karışım görsel bütünlü bozmadan ve oldukça dengeli ve uyumlu bir birlikteliğe inanılmaz bir anlam katıyor. Değrli yabancı yazar Roger Crowley’in dediği gibi: Ayasofya’nın ilk kez 29 Mayıs 1453 günü kırılarak açılan büyük pirinç kapılarından geçip, İsa’nın bir elini kutsayarak kaldırdığı mozaiğin önünden yürüyebilir ve hâlâ 6. yüzyıldaki kadar hayranlık verici olan bir mekâna girebilirsiniz. (…)[6]

Sonuç olarak;

Bugünkü şekliyle yapımına 532 yılında başlanmış olan Ayasofya, bakıldığı her yönden gözümüzü okşar; mimarları Tralles’li Anthemios ve Milet’li İsidoros’ dur. Binayı taşıyan tüm arklar, inşaatte kullanılmış kare, daire, küp, yarıküre gibi geometrik şekillerle uyum içindedir. Ayasofya, bugüne dek saygınlığını korumuş, dünyanın en görkemli yapılarından biridir. [7]

Dünya mimarlık tarihinin eşsiz bir eseri ve İstanbul’un en eski yapılarından biri olan Ayasofya, yapımının tamamlandığı 532 yılından günümüze kadar ayakta durabilmiş, ülkemizin kültürel mirası açısından olduğu gibi evrensel kültür açısından da son derece önemli bir anıttır. Dünya çapında haklı bir üne sahip olan Ayasofya, Her ikisi de yapıldıkları dönemin ideolojisini dinsel ya da sivil olarak üzerinde taşıyan, gelecekte de bunu sürdürecek anıtsal mimari bir örnektir.

Biri İstanbul’un Bizans geçmişine, diğeri ise Cumhuriyet Türkiyesi’nin “modern” yüzüne ait. Bir Bizans kilisesini, fetihle birlikte camiye oradan müzeye dönüştürmek ideolojilerin yapılar üzerindeki egemenliğini örnekliyor.

Müzelerimize gerekli önemi ve yeterli desteği göstermek dileğiyle…

Fevzi ÇOBAN 

___________________________________________________

DİPNOT / KAYNAK…

[2] – A.M. Celal Şengör / Zümrütten Akisler – CUBİTEK
[6] – Son Büyük Kuşatma:1453/ Roger Crowley/ Çev: Cihat Taşçıoğlu/ April Yayıncılık/ 364 s.
____________________________________________________________
Fotoğraf Çalışmalarımdan…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

  1. 19/07/2012, 20:28

    Çok beğendim:)

  2. 20/07/2012, 08:43

    Elinize saglik daha once defalarca gitigim Ayasofya muzesinin nedense mimarlarini hic bilmiyordum yapinin guzelligi yapanin marifeti ama ben bunu hic merak etmemistim.Ben orayi ne kilise nede cami olarak dusunurum serin ve harika bir mimari esrdir.

  3. 20/07/2012, 21:26

    Çok teşekkür ederim sevgili arkadaşlar.
    Beğeni ve naçizane düşüncelerinizi paylaşmış olmanıza ise çok sevindim…
    Selam ve sevgiyle…

  4. Arife Kılıç
    02/08/2012, 10:15

    Gerçekten de tarih kokan muhteşem bir yapı bilgi ziyafeti için teşekkürler.

    • 05/08/2012, 00:13

      Çok teşekkür ederim sevgili Arife hanım…
      Saygı ve sevgilerimle…

  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU