Felsefe Gözüyle Futbol… Bugünün futbolcuları geçmişin ilkel avcıları…


Futbol oyunu antropolojik bir düzenleme, diyor Almanların gözde filozofu Peter Sloterdijk: Erkek bir zamanlar avcıydı, ancak insanoğlunun tarım ve hayvancılığa geçmesinden bu yana, neredeyse 7000 yıldır avcılığı içinde taşımakta… İşte futbol, erkeğin içindeki avcıyı yeniden yaşatıyor, tabii bu durumda av vahşi hayvan değil, gol.
Geçmişteki görevlerine bakıldığında kadının günümüzde daha şanslı olduğu görülür. Erkeğin içindeki ilkel adam futbolun dışında pek bir işe yaramıyor. Ama kadının geçmişteki toplayıcılık rolü, günümüz için kaçınılmaz bir model olarak çıkıyor karşımıza. Çünkü toplayıcılık, tüketiciliğe giden en kısa yol. Ve bu noktada kadınlar kapitalizmle daha uyumlu!
Ulusalcılıktan uzaklaşma eğilimi içindeki toplumlar, şampiyonalar sırasında ilginç bir şekilde yeniden uluslara dönüşüyorlar.
Dünya Futbol Şampiyonası, futbol kültürünü iyice canlandırdı. Almanya’nın ünlü filozofları futbolun toplumlar üzerindeki etkisini ve önemini tartıştılar ve bunların arasında Peter Sloterdijk de vardı…
Futbol kültürü günümüzde artık bir spor karşılaşmasından çok fazlası. Toplumlar futbolun, iş piyasasını ve ekonomiyi canlandırmasını ve yaşama anlam katarak, insanlara moral vermesini bekliyorlar.
Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan futbol, insanların istekleri için geniş bir izdüşüm alanı sunuyor bir yerde. On bir oyuncudan oluşan bir birlik, tek bir hedef için mücadele ederken, oyuncular arasındaki müthiş dayanışma birçok insan tarafından hayranlıkla izlenir.
Sonuçta insanların gündelik yaşamında sosyal bağların çözülmesi yüzünden herkes tek başına mücadele etmeye çalışıyor. Üzerinde yaşanması gitgide daha zor bir hale gelen dünyamızdaki, küreselleşme ve inovasyon süreçlerinin baskısı altında yaşayanlar için, futbol belki de güven uyandıran bir kurum olarak düşünülebilir. Oyunun kuralları belli ve on yıllardan bu yana aynı ilkeler geçerli.
Peki futbol ne ve insanlığın tarihi gelişiminde neyi temsil ediyor? Futbol oyunu atavik ve antropolojik bir düzenleme, diyor Almanların gözde filozofu Peter Sloterdijk.
61 yaşındaki filozofun “Kritik der zynischen Vernunft” (Sinik Aklın Eleştirisi) adlı çalışması 20.yy’ın en çok satılan felsefe kitaplarından biri olarak bilinir. Son Spiegel dergisindeki (3.06.06) söyleşisinde filozof, futbolu arkeolojiden yola çıkarak irdelemekte:
ERKEK HÂLÂ AVCI
Erkek bir zamanlar avcıydı, ancak insanoğlunun tarım ve hayvancılığa geçmesinden bu yana, neredeyse 7000 yıldır avcılığı içinde taşımakta.
İşte futbol, erkeğin içindeki avcıyı yeniden yaşatıyor, tabii bu durumda av vahşi hayvan değil, gol.
Sloterdijk, başka hiçbir sporun, avcılıkla elde edilen başarı duygularını bu kadar iyi canlandırmadığından emin. Ve içimizdeki avcıyı tamamen etkisiz hale getirdiğimizde, dünyada futbolcunun gol sevincine gösterdiği tepkiden daha aptalca bir şeyin olmadığını anlarız, diyor.
“Golün ardından, kale önünde gerçekten de ayıp sahneler gösteriliyor bizlere. Milyonlarca kişi önünde yaşanan bu tuhaf (gol orgazmı), porno oyuncularını bile utandırabilecek nitelikte”.
Fakat içlerindeki avcıyı öldürmedikleri zaman, çimlerin üzerinde aslında nelerin yaşandığını hissediyor erkekler. Çünkü insanlığın en eski başarı duyguları canlanıyor futbol sahasında.
KADIN DAHA ŞANSLI
Geçmişteki görevlerine bakıldığında kadının günümüzde daha şanslı olduğu görülür. Erkeğin içindeki ilkel adam futbolun dışında pek bir işe yaramıyor. Ama kadının geçmişteki toplayıcılık rolü, günümüz için kaçınılmaz bir model olarak çıkıyor karşımıza.
Çünkü toplayıcılık, tüketiciliğe giden en kısa yol, diyor Alman filozof. Ve bu noktada kadınlar kapitalizmle daha uyumlular. Sonuçta tüketicinin içinde, evine sepetiyle dönen kadının sessiz bir zaferle elde etmiş olduğu hoşnutluk duygusu kabarmakta.
Kadının geçmişteki toplayıcılık görevinden ayrıca ilginç bir şekilde el çantasının esrarengiz evrenselliği de doğmuştur. Erkek, mızraksız veya topsuz dolaşabilirken, kadını çantasız görmek neredeyse olanaksızdır.
Yabancı futbolcu transferlerinden sonra ulusal takımın “ulusallığı” da tartışılır hale geldi, ama ulusal takım yine de anlamını ve işlevini korumakta, diyor filozof. Modern uluslarda insanlar takımlarının elçileri olmaya çalışıyorlar. Ve nüfusun büyük bir kısmının katılmak için can attığı sözcülük törenleridir gerçekleştirilenler.
ANTRENÖR, KABİLE REİSİ Mİ?
Ulusal takımı çalıştıran antrenör, avcı kabileyi yöneten kişi gibi görülebilir ve başarıları kolektif toplumun keyfi üzerinde etkili olur. Fakat artık kahramanlarımız yok, diyor Sloterdijk, biz onları yıldızlara dönüştürdük.
Peki kahraman ve yıldız arasındaki fark ne? Kahramanlar erken ölürken, yıldızlar hayatta kalır. Ama aslında ikisi de erken ölüme mahkûmdur. Kahraman ölümü dövüş alanında yaşarken, yıldızın yeniden sivil yaşama dönüşü, sembolik bir ölümdür bir anlamda.
Bu açıdan bakıldığında birçok sporcu için erken ölüm aslında hiç fena olmazdı, sonuçta kariyerlerini tamamlayan sporcuların en karizmatikleri bile çekilmez oluyorlar.
Futbolcuların yıldızlaşmaları biraz da çok fazla izleniyor olmalarıyla ilgili. Mesela Beckham gibi ünlü futbolcular, yıldız rolleriyle modellik yaparak başa çıkabiliyorlar, dahası bu şekilde futbolcu bile kahramanlığın artık öldüğünü kabul ettiğini gösterir. Futbolcu modeller, altmışlı yıllarda gözlemlenmeye başlanan evrimsel trendi izliyorlar, diyor filozof. Bu trend “hermafroditleştirmeye” giden yolu açmıştı. Bu uzun vadeli hareketlenme, erkeklerin kozmetik sunumlar için keşfedildikleri dönemdi.
KÜLTÜRE SESSİZ PROTESTO MU?
Berlinli filozof Gunter Gebauer , kısa bir süre önce yayımlanan kitabında, futbolun bilimsel kültüre karşı sessiz bir protesto olduğunu söylüyor. Bu görüşü kabul eden Sloterdijk’in bu konuda bir de ilginç sorusu var: Rönesans’ı 15. yy’dan 19.yy’a kadar niçin hep antik edebiyatın ve sanatın geri dönüşü olarak yaşadık? Oysa antik dönemde de büyüleyici bir kitle kültürü vardı. Fakat ne var ki uzun bir süre, sanatçılar, filozoflar ve bilim adamları dışında en fazla hayran toplayan antik figürü, yani atleti yeniden sahne çağırmak kolay olmamıştı ve henüz yüz yıl önce aldı sahnedeki yerini.
Kim bilir belki de bu enerjilerle oynamanın tehlikeli olabileceğini düşünmüştü insanlar. Halkın arenalarda toplanmasına izin verilmesi, politik motivasyonu uyandırabilirdi.
Ancak bu tür sportif toplantıların devrime dönüşmedikleri anlaşıldıktan sonra, antik dönemdeki dövüş alanlarını hatırlatan yapılar her yerde kurulmaya başlandı. Modern stadyumlara bakınca, eski Yunan’daki arenaları görmemek imkânsız gibi. Bununla birlikte özel tribünlü, bekleme salonlu, alışveriş merkezli vb. çağdaş arenalarda, sponsorlar ve “çok önemli kişiler” klasik futbol hayranlarının önüne çıkıyorlar.
DAHA FAZLA BEKLENTİ
Bu değişim, diyor Sloterdijk, kapitalizmin gelişimiyle, işçilerin oyunculara ve borsa oyuncularına dönüşmeleriyle ilgili. Bu insanlar, yapılan işle, kazancı birbirinden ayırmaya hazırlar. Kazancın ne olduğunu aşağı yukarı biliyoruz. Ama bugün artık kazanç yetmemekte, insan daha fazlasını istiyor. Fazladan ödüllendirilme, kazanç beklentisinin güncel biçimi.
Elbette ki bu topluluk stadyumlarda da bir araya geliyor ve burada herkes, her şeyin fazladan kazanç üzerinde döndüğünü bilir. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyoruz, nitekim sistemin ahlak bozucu sonuçlarıyla yavaş yavaş yüz yüze gelmekteyiz. Kaldı ki postmodern stadyum ayrıca katı bir gerçeklik makinesi.
İlk başlarda sadece sorunları üzerine konuşmak ve bu çaba içinde birbirleriyle kaynaşan kaybedenlerin bir araya geldikleri modern tiyatronun aksine, çağdaş arenalarda ilkel dönemlerden kalma bir haz yaşanmakta sadece: Yenmek veya yenilmek. Futbol, küreselleşme için de iyi bir örnek aslında. Özellikle de birinci ligdeki futbol takımlarında, en az Türk kadar yabancı futbolcu oynuyor. Tabii bu durum sadece Türkiye için geçerli değil. Avrupa’daki birçok ülkenin futbol takımları da aşağı yukarı bu şekilde kuruluyor.
FUTBOL VE ULUSALLIK
Bu durumda lig şampiyonası, futbol kulüplerinin ve içinde bulundukları kentin bir mücadelesi haline gelmekte, diyor Sloterdijk. Küreselleşme döneminden yani 1492’den bu yana “vatan”, “yaşanan yere” dönüşmekte. Dünya futbol şampiyonasını ise restoratif bir kurum olarak tanımlıyor.
Ulusalcılıktan uzaklaşma eğilimi içindeki toplumlar, şampiyonalar sırasında ilginç bir şekilde yeniden uluslara dönüşüyorlar, diyen filozof, bu konuyu şu şekilde açıklamaya çalışmakta:
Ulusal takımların, turnuvalar dışında hiçbir gerçek yanı yok. Karşılaşmalar sırasında bir tür ulusalcılık simülatörü görevini yerine getirerek, kendisini ulus olarak tanımlamak isteyen topluluğa bunu hatırlatmakta.
Bu insandaki partisipasyon (katılımcı) duygularının artık körelmiş olmasıyla ilgili. Çünkü artık partisipasyon ihtiyaçlarının geçerli olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. Aslında herkes kendisine, kendi geleceğine ait. Bunun dışında bazı ilişkiler yaşıyoruz, yani iletişim halindeyiz. Uygarlık, birlikleri çözme eğiliminde. Bireyler, bir yere ait olma baskısını kaldıramıyorlar.
Ne kendi kökümüzün temsilcileri olmak istiyor ne de ulusumuzu diğer ülkelerde temsil etmek istiyoruz. Ama yine de kendimizi birkaç saatliğine de olsa ulus olarak görmek istediğimiz zamanlar oluyor. İşte Sloterdijk’e göre tam da bu nedenle milli takımlar, ulusalcılık simülatörü olarak gayet iyi işlemekte.
Derleyen Nilgün Özbaşaran Dede
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU