İnanç Tiyatrosu…


Siz hiç gittiniz mi bizzat tekke ve dergâhlara? Aman Allah’ım… Allah ile aracı olmaya soyunmuş, tapılası pozisyonundaki şeyh, şıh, hoca her neyse, sadece oturur, duruşunda beni ilk günden itibaren iten bir kibir vardır, din ile kibir bağdaşmaz oysa.

Etrafında hizmetine koşan el etek öpenler vardır… Gözünü, bakışını takip edip, daha bakışından emrini anlarlar, efendi babalarına liyakatte adeta yarışırlar. “Ya” derim içimden “bu efendi baba denen zatı muhterem ne iş yapar ki…” Sorarım sonunda, derler ki,” Aaa çalışması olmaz, o kendini dünyaya değil, ahrete ve bize yol göstermeye adadı”… “Ne ile geçinir?” derim, “Müritleri onu çalıştırmaz ki, onlar yapar her şeyini”… Bir de bakarlar yüzüme alık mıyım neyim diye, “Hiç sorulur mu bu soru!” diye…

Efendi baba, elinde sigara, gömülmüş dumanına, yüzünde “Amman ha kızdı kızacak” ifadesi… Efendi baba zaman zaman sallar başını “olmadı” der gibi, “neye kızdı ki” der silkinir herkes yanlışı neyse… Yoksa yanlışı olan içlerinde hemen yeni gelen birilerine bakarlar “ters ne yaptı acep bu yeni kişi, efendimizi kızdırdı” diye… Sonra da tahminleri doğrultusunda bir müridi, seyirtir yanınıza ufaktan, kulağınıza eğilir ama eğilmez gibi hani, çekiverir kulağınızı üslubunca sözlü olarak…

Kelamından sual olmaz elbet, efendiye yanaşır, danışırsın bir müşkülünü, mutlaka dini inancından mesuliyetini gerektirir cevabı… Sanki Yaradan her bir şeye, her bir yere serpiştirmiştir yasaklarını, kulu hata yapıversin de, Yaradan da cezalandırıversin hemen onu diye… Rüya anlat, keramet kesin inancındandır… Danış bir işini, kesin tarikata bağış gerekecektir çözümü için… Vesaire vesaire…

Kadınlar dergâhta üst katta oturur, kafeslerin ardında. Çoluk çocuk onların yanında. Erkek çocukların babalarla alt katta erkeklerin yanında olması ve yaramazlık yapmasına gülünür hehe he he diye… Sıvazlanır sırtı oğlanın… “Kerata, aha babası da aynı böyleydi. Hey gözünü sevdiğim, ne cevherler yaratıyor… Alllllah”  diye söylenir kendi kendine sözde…

Kadınlar yukarda kafesin ardından bakar alt katta VIP (!) alandaki erlerine, efendi babaya, ortada koşuşan sümüklü oğlan çocuklarının haylazlığına… Ve huşu ile iç geçirirler… Arada efendi baba bağırır yukarı “Kadınlar sessiz olun yahu, hamam bellediniz burayı” diye. Kız çocuklar varsa gelenlerin içinde, analarının yanındadır elbet. Onlara koşmak, oynamak, yaşının gereğini yapmak ayıptır. Erkek kardeşi koşar, atlar, zıplar alt katta, kızmazsın. Hani babası oğlanın, utanır haylazlığından da kaş göz edesi gelir çocuğa, efendi baba kartal gözleriyle sigara dumanının ardından sesiyle seyirtir yanına sankibabanın, otoriterce bir tonda “ilişme oğlanaaa” der. Ama kız çocukları,  az biraz başından örtüsü kaysın, az biraz sesi çıksın, yer çimdiği bacağına, çekilir eteğinden anasının yamacına…Küçücük bedenlerinin üstündeki melek misali başlarını illa kapatan bir örtü yumrulanmıştır kafasına ve boynuna. Rüküşşş bir etek altında. Elindeki oyuncak bebeğinin başını da sarmıştır yavrucak anası onunkini sardı ya.

Ağır bir ter-tülbent-gülsuyu-ayak kokusu sarmıştır heryeri. Millet, devlet, ahiret işlerini çözümleyen efendi baba ile sohbet- dualar- zikirler alt katta yapılır. Kadın kısmının ermezki aklı bunlara.. Haşa. uuu Zikir başlar derinden hıy hıy hıy diye…. Bir zikir yöneten kalkar amigo misali.. Döner durur. Kara cübbeler, kirli yağlı , kızdırmayalım, imanının pırıltısıyla ruhsarına nur inmiş er kişi döner ortada zikiri yöneterek, hızlandırır yavaş yavaş zikiri. Artık ne dünya vardır, ne başka şey. Yuvarlak halkalar halinde içiçe dizilmiş sıralarda kolkola erkekler aynı yönde sağa sola kafa sallar, hıy hıy hıy hıy.. Zikir kelimelerini yönetici sunar zikredene, onlarda alır hemen. Hızlanır, hızlanır, hızlandıkça artık oturduğu yerde zıplamaya başlarlar adeta, sarhoşlukları zikirdendir, ne kadar kafa kopacak gibi sallanıyorsa, o kadar mümindir er kişi.. Vay be der etraftakiler, ele de üst katta ki kadınlar.. senin adam ne geçti hele öyle kendinden, dini bütün maşşşallah\u0026quot;salyaları, terleri uçuşur karışır birbirine. Artık bir coşkun deniz gibidirler dalgalanırlar dalgalanırlar sürekli.. Kadınlar boş durur mu, içlerinden yeni olanları ortamı ilk görenleri kafesin yanına şereflendirirler, onore etmektir bu… Seyretsin eri nasıl küheylan gibi kükreyerek zikretmekte.. Kadınlar da zikreder yukarıda, hıy hıy hıy.. başından örtüsü salınır yerlere, yetmez atar kendini yere, bağırır Allhhh; diye, aralar gözünü bakan var mı diye bakınır devam eder sonra deşarj olmayainancıyla.. hıy hıy hıy… Yeni başlayan gözlemlemekte ya.. Görür bu rol içindeki inancın sözde zikrini kadınlar arasındaki. Çığlık atar kadının biri, öteden diğeri daha da fazlasını çığırır, ya yandım Allahhhh;…Muhtemelen daha alt mertebedeki hatun kişiler , o kendinden geçmekte olan kadınlara yetişemeyeceklerinden hayran aval bakarlar büyük kadınlara, terini siler örtüsünü düzeltirler, biz de böyle hissedebilelim Yarabbi dualarıyla başları önde beklerler. Çocuklar seyreylerler zavallım, ne olmaktadır diye.Şaşkın..
Ağır bir ter-tülbent-gülsuyu-ayak kokusu sarmıştır her yeri. Millet, devlet, ahiret işlerini çözümleyen efendi baba ile sohbet- dualar- zikirler alt katta yapılır. Kadın kısmının ermez ki aklı bunlara.. Haşa.

Zikir başlar derinden hıy hıy hıy diye… Bir zikir yöneten vardır, efendi baba kaşıyla işaret eder kim zikiri yönetsin istiyorsa, o kalkar amigo misali… Döner durur hıy hıy hıy… diyerek.. Kara cübbeli, kirli yağlı sakallı, -kızdırmayalım hadi şimdi-, imanının pırıltısıyla ruhsarına nur inmiş er kişi döner ortada zikri yöneterek, hızlandırır yavaş yavaş zikrin ritmini. Artık ne dünya vardır, ne başka şey. Yuvarlak halkalar halinde iç içe dizilmiş sıralarda kol kola erkekler aynı yönde sağa sola kafa sallar, hıy hıy hıy hıy… Zikir kelimelerini yönetici sunar zikredenlere, onlar da alır hemen ritme katıverir sözleri de…

Hızlanır, hızlanır, hızlandıkça artık oturduğu yerde zıplamaya başlarlar adeta, sarhoşlukları zikirdendir, ne kadar kafa kopacak gibi sallanıyorsa, o kadar mümindir er kişi… “ Vay be” der etraftakiler, hele de üst katta ki kadınlar.. “senin adam ne geçti hele öyle kendinden, dini bütün maşşşallah” …Salyaları, terleri uçuşur karışır birbirine. Artık bir coşkun deniz gibidirler dalgalanırlar dalgalanırlar sürekli…

Kadınlar boş durur mu, içlerinden yeni olanları, ortamı ilk görenleri kafesin yanına şereflendirirler, onore etmektir bu bak bilesiniz,şeref duymak gerekir bundan… Seyretsin eri,erkeğini diye, nasıl küheylan gibi kükreyerek zikretmekte… Kadınlar da zikreder yukarıda, hıy hıy hıy.. başından örtüsü salınır yerlere, yetmez atar kendini yere, bağırır “Allahhh” diye, aralar gözünü bakan var mı diye bakınır devam eder sonra deşarj olmaya inancıyla… hıy hıy hıy… Yeni başlayan kadıncağız gözlemlemekte ya… Görür bu rol içindeki inancın sözde (!) zikrini kadınlar arasındaki hayretle… Çığlık atar kadının biri, öteden diğeri daha da fazlasını çığırır, “Ayy yandım Allah”… Muhtemelen daha alt mertebedeki hatun kişiler, o kendinden geçmekte olan kadınlara yetişemeyeceklerinden hayran hayran, aval aval bakarlar büyük ve dini tam kadınlara, hatta ehl-i hizmettir ya yeni gelindir zaten muhtemelen, terini siler örtüsünü düzeltirler ve “biz de böyle hissedebilelim bir gün Yarabbi” dualarıyla başları önde beklerler. Çocuklar seyreylerler zavallım, ne olmaktadır diye. Şaşkın… Burnu akmakta, elindeki bebeğini sımsıkı yakalamış tek kolundan, zikrin temposunda sallanıvermekte, çorapları yığılmış bileğine, kalın mus çorap hani, teni görünmesin bebenin, kız çocuk ya…

Zikir aynı hızlandığı gibi yavaşlayarak biter. Yorgundur mümin erler. Efendi baba hoşnut… Elinde sigarası dumanın içinde kayıp, esrarengiz , huşu içinde bir hava… Erdemi yüksek… Yorgun, iyice erimişdir bedenleri, sesli meditasyon misali zihin boşalmıştır, pelteleşmiştir… Tatmin en yüksek raddeye gelmiştir… Günlerce ağlamış gibi yorgun ama boşalmış…

Ortam sakinleşince bir zılgıt gelir gene kadın kısmına, kafesin gerisindekilere efendi babadan… “yahu ne gürültücüsünüz kadınlar hamamına döndü burası”… Sohbetler, zikir sonrası sohbet odasında sürer. Kadınlar yeni gelen kadınların saçını, örttürür “öyle örtülmez kızım baş, bak böyle yapacaksın. olmaz öyle cık”… Diğeri eteğini çekiştirir “daha uzun giyersin bir dahakine emi”… Diğeri çorabına bakar “mus giy mus”… Hepsi dinini, efendi babasını anlatır sana… İmrendire imrendire … kendince tabii. Cahilsen kanarsın herhalde… Hikmetinden sual edemez, uysalca biat edersin her şeye. Acı çaylar içilir sohbet odasında, “ 2 çift laf etsin de feyiz alalım” diye efendi babaya yakın olmaya çalışarak küçülünür de küçülünür etrafında. Yaklaşıp el etek öpenler, getirdiği mini minnacık yavrucuğu havasız, kokuların her türlüsünü alabildiğin kalabalık üzerinden çoraplı terli ayakların  arasından hocaya eriştirip, “ bir başını seviver de feyiz alsın, uğurlansın, özel kişi olsun, yaramazsa uslansın, tembelse çalışkanlaşsın, şeytani huyları, yaramazlıkları varsa biraz melaikelensin”, hele bir de efendi baba parmağıyla yedirirse daldırıp balın içine parmağını, yavrucağın ağzına vererek… “Pek bir dillenir tatlı tatlı kerata…” diye sevinilir elbet, herkes birbirine bakar  gülerek memnun “gördün mü efendi baba naptı, ya, işte bak, hikmet bundadır” dercesine kafayla işaretler çakılır birbirlerine, onaylı baş sallamalar arasında. Görüntüde biraz sanki, aynı tip yerlilerin arasında, yeni bir şeyi görüp, değişik ama aynı anlamlı seslemelerle onaylayıp sevinmeleri gibi bir durum vardır… Zaten hemen herkes aynı tiptedir orada… Aynı tipteki insanlar mı bir araya gelmektedir, zamanla benzeşmekte midir bilinmez. Ama pek bir Ahmedinecad tiplemeleri fazlacadır, ya da çorapları erimiş, pantolonu göbek altında kemerle boğulmuş, kesin bıyıklı ya da sakallı, yoksa da dolgun yanaklı… Hele bir de dergahın devamlıları vardır, gencecik yaşında adamıştır kendini efendi babasının çizdiği yola, din ehli olmadadır, kara sakalları uzamış kıvırcıklı, bıyık uçları üst dudakta, uzun karacübbe  içinde el örgüsü hırkası, altında bol şalvarı, kafasında namaz takkesi, elinde kesin Kitabı. Ehl-i hizmet o da,  efendi babaya bakar eller önde bağlı…Emrini bekler atlayıp yapıvermek, hidayete ermek için…Hani yolda rastlasan, başını kaldırmaz kadınsan, çalışan er kişi görse Allah’ın selamını da verir hemen kolay gelsin de der…Kadınsa çalışan, bakmaz bile, başı önde…geçer gider… Ayağında mes, hızlı ve kapalı adımlarla, cüppesi uçuşa uçuşa…

Gitmez aklı başında, Yaradan’a ulaşmanın sadece kalbinde bir yolu olduğunu görebilen kadın kısmı bir daha dergâha mergaha… Başkasının açacağı yoldan önce, Allah’ın kendine verdiği akıl ve kalple bakar O’na. Aklını ve kalbini kendi inisiyatifine alamayan ise “eksiklik bende, bak onlar gibi olmam lazım” der için için… Orada ayılıp bayılıp çığlıklar atarken yan gözle etrafını kesen, rolünü de ona göre etkinleştiren “sultan hanım”ına yanaşır, bilgilenmek, nur kapılarından geçe bilmek için… Gitmeyene ise acırlar… “Vah vah o sonradan görecek gerçeği” derler…

El etek öpmez ya “dik başlı bu kız” derler…

Bir kenarda hani, çalışmaz, tembel gençler olur, bunalımdadır, gidilmez üstüne fazla… Kapanır odasına uzun uzuuuun… Geceleri karışır gündüzüne. Gündüzü de gecesine… Dudakları kımıl kımıl… Tembel düpedüz ya aslında… Derler “erecek bak, kendini adadı dinine, artık erecek er kişidir, o gözle bakarlar… Kız kısmında olmaz ha, yer sopayı bir yerine… O hizmet görmelidir. Zaten kadın için en makbul övgüdür: “pek bir hizmet ehli” olmak.  Ne çok çocuk doğurur, o kadar makbul…

Bu onlarca doğru olanı… Bence değil. Eleştirmek değil, istediğim sadece anlatmak aslında… Bana saçma gelse de onlara gelmez. Nasıl gelsin öyle yunmuş yıkanmış beyinleri… Artık ellerinde değil ki.. Nasıl kızarsın. Göremez ki.. Bir toplu büyüdür bu, bir hipnoz, büyü yanlış kelime. Ruhları, akıllarının kullanılamamasıyla o denli kararmıştır ki, ışıklandı sanırlar bu çevrelerde o kalabalıkla yaptıklarından duydukları hazla kendilerini… O deşarj olmanın, o ruhsal orgazmın ifadesi yoktur, tenkidi de olmaz, öyle görmüşler çünkü n’apsınlar.

Ama neden “gözleri varken görmezler-okumazlar- kulakları varken duymazlar”- kendi iç seslerini… Neden Allah ile arasına sokarlar sigaradan sararmış bıyıkları olan, çalışmayı bilmeyen, hikmetinden sual etmedikleri kişiyi “Allah herkese kendi şah damarından daha da yakındır” diye benimsedikleri halde, neden şeyhi şıhı sokarlar araya… Hani şirk koşulmazdı dinde, hani Allah hepimizin kalbinde bize bizden yakındı, hani din hoşgörüydü, hani inanc ve para kimde bilinmezdi, hani ibadetin en büyüğü çalışmaktı da neden çalışmaz bu hikmeti suale gelemeyen er kişi? Neden insanlar eşit olduğu halde hizmet ederler, neden el etek öperler… Neden akıl yolu ve kalp yolunu kullanmak yerine, kulaklarından kalplerine indirilenlerle çizerler yollarını, gördüklerini bellerler doğru diye. Cennet anaların ayağı altındaysa neden görmezler eziyet ettikleri karılar da yavrularının anası.

Ya söylemeye devam ettikçe dökülür dahası… Kimse de okumaz zaten bunca lafı… Boş verin devam edin diğer yazıları okumaya… Sevgiyle kalın, sevgiyle varolun hep…

_____________ Jale DURAL

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU