Demokratikleşme… Ya parti içi demokrasi…


Parti ici demokrasi

TÜSİAD’ın GÖRÜŞ Dergisi’nin kapağındaki fotomontaj, Meclis’teki siyasi parti gruplarının durumunu eleştiriyor... Başkan Ümit Boyner, bu durumun demokrasimizin en önemli sorunlarından biri olduğunu belirtiyor.

Bu Anayasa değişikliği önerilerini getiren iktidarın amacı, gerçekten ‘demokratikleşme’ midir?
Öyle olsaydı, demokrasimizin uzun zamandır bilinen, çok önemli üç sorunu var, bu işe girişirken onları unutmazdı.
1) Yüzde 10 baraj sorunu…
2) Parti içi demokrasi eksikliği…
3) Dokunulmazlık sorunu…
Bunların ilk ikisi, Anayasa değişikliği yapılmadan, yasa değişiklikleriyle de çözülebilir. Üçüncüsü için Anayasa değişikliği de gerekir. Ama şu, başlangıçtan beri görülüyor, iktidarın o sorunları çözmeye niyeti yoktur.
Oysa bu üç sorunun da demokrasimize ne kadar büyük darbeler vurduğu meydanda…
Baraj ve kumar
Bu sütunda o sorunlara kimbilir, kaçar defa ayrıntılarıyla değindik. Burada kısaca hatırlatalım. Mesela şu yüzde 10’luk baraj… Başka hiçbir ciddi demokratik ülkede benzeri olmayan bir ucube… Seçimlerimizi bir ‘kumar oyunu’ haline getirdi.
“Şu siyasi parti barajı aşar mı, barajın altında mı kalır?.. Altında kalırsa, o partiye oy vermek iktidar partisine oy vermek gibi olur… Ama ona oy vermeyip, barajı aşacağına inandığım başka bir muhalefet partisine verirsem, oyumu istediğim gibi kullanamamış olurum. Ne yapayım?..”
Bu, her seçim öncesinde birçok seçmenin karşı karşıya kaldığı büyük bir sorun. Üstelik barajın altında kalan partilerin seçime güçbirliği halinde katılması da resmen yasaklanmış. ‘Hülle’ denilen fiili usul uygulanamazsa, her parti seçime ayrı ayrı girmek zorunda.
Böyle büyük bir sorunun bulunduğu bir ülkede, seçmenlerin seçim özgürlüklerini yeteri kadar kullanabildikleri iddia edilebilir mi? Dolayısıyla, demokrasinin gereği gibi işleyebildiği söylenebilir mi?..


Partiler ve Demokrasi

‘Parti içi demokrasi’ eksikliğine de çok değindik ama, bunun en çarpıcı özetini, bu hafta başında TÜSİAD verdi. Yeniden yayınlanmaya başlayan Görüş dergisinin kapağına, Meclis’in genel kurul salonunu yansıtan bir bilgisayar fotomontajı koydu.
Bu, gazete haberleri arasında da yayınlandı, üzerine yazılar yazıldı (değerli dostum Hakkı Devrim’in Radikal’deki yazısı gibi…) ama, o kapak fotoğrafının o bölümünü, daha belirgin bir şekilde bu yazının da üstüne koyuyorum. Sanırım, başta milletvekillerimiz olmak üzere tüm siyasetçilerimiz ve siyasete ilgi duyanlarımız, kamuoyunda böyle bir izlenim olduğunu ne kadar çok hatırlarlarsa, o kadar iyi olur. Bu durumun değişmesi için bir şeyler yapılması ihtimali artar. İnşaallah…
Milletvekillerimizin hepsi, tabii, değerli insanlar ama, parti içi demokrasisizliğin sonucu olarak, liderlerine, başka demokrasilerde benzeri fazla görülmemiş derecede bağlı olmak zorundalar… Bunun nedeni belli: Partinin adayı olmaları, artık, eskisi gibi önseçim veya aday yoklaması usulleriyle değil, liderlerinin kararlarıyla mümkün oluyor. Liderler de, listeye alacakları siyasetçilerden ‘emir-komuta’ düzeni içinde haraket etmelerini bekliyor.
Bu, rahmetli Turgut Özal zamanında Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılan bir değişikliğin sonucu… Liderler de partilerinin içindeki tüzük değişiklikleriyle bu durumu pekiştirmişler… Parti içi mekanizmalarda demokrasi yerine ‘tek adam yönetimi’ usullerini egemen kılmışlar…
Gerçi Anayasa’nın 69’uncu maddesi şöyle diyor:
“Siyasi partilerin faaliyetleri parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları, demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir.”
Ama artık ne ‘kanun’da (Siyasi Partiler kanunu’nda) ‘demokrasi ilkeleri’ne uygunluk kalmış, ne de Anayasa’nın o maddesine, o ilkelerin ciddiye alınmasını sağlayacak eklemeler yapmayı düşünen var…
Parti içi demokrasisizliğe, partilerimiz alışmış… Görüş dergisinin kapağındaki fotomontaj da, basındaki yansımalarına rağmen, henüz liderlerimizde bir rahatsızlık yaratmadı.
Dokunulmazlıklar

Dokunulmazlıklara gelince…
Gene bu sütunda çok değindik. Bugünkü AKP iktidarının Genel Başkanı ve Başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan, daha 2002 seçiminden önceki seçim propagandası sırasında, televizyonlara çıkıp, partisinin çoğunluğu elde etmesi halinde milletvekili dokunulmazlığının sınırlanması için gerekeni yapacağını vaat ve ilan etmişti.
Dokunulmazlık, millevekillerinin görevine giren alanlarda elbette önemliydi. Ama, artık onlar hakkındaki adi suç iddalarının da soruşturulmasını önleyen bir kalkan haline gelmişti. 2002’de Erdoğan da bu durumun çok sakıncalı olduğu kanısındaydı ve bu vaadi yapmıştı.
Biz de seçmenler olarak 7 yıldan beri onun o vaadini gerçekleştirmesini bekliyorduk. Başbakan, bir süre, o vaadini hatırlatanlara, “Devletin başka kesimlerinde ayrıcalıklar var, dokunulmazlıklar var. Önce onlar kalksın ki, milletvekilliği dokunulmazlığını da sınırlayalım” diye yanıt veriyordu.
Ama artık çoktandır, bu gerekçenin geçerliliği bitti. Başka kesimlerdeki ‘ayrıcalıklar”, ‘dokunulmazlıklar’ denilen şeylerin büyük bir kısmı artık yok…
O erteleme gerekçesiyle, en başta, askerlerin durumuyla ilgili yargı mevzuatı ve uygulamalar kastediliyordu. Aradan geçen zaman içinde sivil savcıların veya hâkimlerin giremediği ne ‘subay odası’ kaldı, ne ‘kozmik oda’…
Emeklisi, muvazzafı, albayı, generaliyle, haklarında belirli suçları işledikleri şüphesi bulunan ne kadar subay varsa hepsi, sivil yargıda sorguya çekilebiliyor, tutuklanıp cezaevine de gönderilebiliyor.
Sivil kesimle ilgili -Memurin Muhakemat Kanunu’ndan kalan- kurallara gelince… Onlar karşısında, ne yapılacağına karar verecek olan makamlar da iktidar makamları…
İktidarın bundan şikâyet etmeye artık hakkı yok. O dokunulmazlıkları, ayrıcalıkları kaldırmak, artık iktidar mensuplarının işi… Bunu birkaç maddelik kanunla hemen de yapabilirler… Ama yapmıyorlar.
Zaten artık bir başka gerekçe öne sürüyorlar milletvekili dokunulmazlığını sınırlama vaatlerini tutmamak için… Diyorlar ki:
“Yargı iyi işlemiyor. Yargıya güvenilemez. Yargıyı düzene koymak gerekli. Bunun için de Anayasa Mahkemesi’yle birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun da yapısını değiştirmek gerekli.”
Ama işte şimdi bu gerekçenin dayanağı da ortadan kalkıyor. İktidarın istediği HSYK gerçekleşirse, Yargı, iktidarın ‘güvenilir’ bulacağı bir yargı haline gelecek. O zaman dokunulmazlıkları sınırlamak vaadini yerine getirmemenin herhangi bir bahanesi kalacak mı? Öyleyse Anayasa paketi içine o ‘dokunulmazlık sınırlaması’nı koymamakta inat etmenin nedeni ne?
Adalet Bakanı hâlâ HSYK başkanı

Soruya devam edelim: Eğer amaç demokratikleşme ise… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Adalet Bakanının “doğal üye ve başkan”, Adalet Bakanlığı Müsteşarının “doğal üye” olarak kalmasının nedeni ne?
Kurulun yapısına “kuvvetler ayrılığı” ve “yargı bağımsızlığı” açısından asıl eleştiriler, o yüzden yapılıyordu.
Adalet Bakanının kurul başkanlığı da, müsteşarın üyeliği de, 1961 Anayasası’nda yoktu. 1982 Anayasası’yla ihdas edilmişti. Bunun sakıncaları o vakitten beri görülmekteydi.
Gerçi, teklifi savunanlar kurulun artık dairelere ayrılacağını ve başkanın o dairelerin değil, tüm kurulun başkanı olarak kalacağını, dolayısıyla kurul kararlarında eskisi kadar etkili olamayacağını söylüyorlar. Ayrıca hâkimlerin ve savcıların denetimini, evvelce adalet bakanına bağlı olarak yapan Adalet Müfettişlerinin artık Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı olarak çalışacağını belirtiyorlar.
Ancak yasa teklifindeki ifadelerden anlaşılan şudur: Kurulun kurulacak olan dairelerinin yapısı ve çalışma esasları, yeni bir kanunla belirlenecektir. Kanunun neler getireceği henüz bilinmiyor.
HSYK’ya bağlı olarak çalışacağı bildirilen Adalet Müfettişlerinin durumuna gelince.. Onların görevlendirmelerinin onay makamı, Anayasa teklifinde de yazılı olduğu gibi, HSYK Başkanlığıdır ki, orada oturan Başkan da gene Adalet Bakanıdır.
Yani, Adalet Bakanı şimdiye kadar o görevlendirmeyi Adalet Bakanı olarak onaylıyordu, artık HSYK Başkanı olarak onaylayacaktır.
Özetle: HSYK’nın teklifteki “yeniden yapılanma”sında, Adalet Bakanının konumuyla ilgili yeni düzenlemeler, bakanın doğal başkanlığına itirazların nedenlerini ortadan kaldırmamıştır. Bu konudaki tartışmaların devam edeceği anlaşılmaktadır.
Evvelce 7 üyesi ve 5 yedek üyesi bulunan, şimdi ise üye sayısı 21’e, yedek üye sayısı 10’na çıkarılan HSYK’nın
üyelerinin seçimi ise, daha da ayrıntılı bir tartışmanın konusudur.
Arkadaşımız Turgay Tüysüz bunu yukarıdaki ve yandaki şekillerde özetledi. Şimdiye kadarki doğal üyelere, Cumhurbaşkanı’nın (Hukukçu, iktisatçı, siyaset bilimci öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatlar arasından) doğrudan doğruya seçeceği 4 asil üye ile, adli ve idari yargılar hâkimlerinin ve savcılarının katılacağı seçimde seçilecek toplam 10 asıl ve 6 yedek üye eklenecektir. Yargıtay ve Danıştay’ın seçtiği üyelerde azalma olacaktır.
Bu konuda özellikle, bazı seçimlerdeki, “sadece tek adaya oy verilmesi” usulü tartışılmaktadır.
Altan Öymen / Radikal – 04.04.2010
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU