Sağlıkta Çöküşe Doğru…


Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanvekili Fatih Acar, yılın ilk 7 ayında toplam sağlık giderlerinin geçen yıla göre yüzde 25 artarak 14.8 milyar YTL’ye ulaştığını söyledi. Acar, “Yaptığımız inceleme ve denetimlerde suiistimalin oldukça yüksek boyutlarda olduğu görülmüştür” dedi. Acar, giderlerdeki artışa ve yapılan suiistimallere karşın, 1 Ekim’de yürürlüğe girecek Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın tüm yurttaşları kapsamamasını da “Katkı payı almadan sınırsız bir şekilde herkese sağlık hizmeti verilmesi zaten mümkün olamaz” diye savundu.(Cumhuriyet, 05.09.2008)

 

Yukarıdaki saptamanın neredeyse aynısının ya da benzerlerinin başkalarınca da sayısını anımsamadığım kadar yapıldığını söyleyebilirim. Söz konusu saptama ya da uyarıların gözönüne alınmak bir yana sağlıkta ortaya konan devrimci dönüşümü baltalamaya yönelik olduğuna ilişkin çokça açıklama belleklerimizdedir.

Yukarıdaki saptamanın bir başka önemli özelliği de yürütme kaynaklı oluşudur. Bugüne dek sağlıkta dönüşüm adına ortaya konanlara toz kondurmayan yürütme ne olmuştur da gerçekleri görmeye başlamıştır! İrdelemeye ve yanıtı aranmaya değer bir soru!

Saptamayı okuyunca belleğimde çakan şimşek bir şeyler anımsattı bana. Birincisi, son çeyrek yüzyılda ülkemizde yaşananlardı. Özellikle, küreselleşme söylemleri ile de desteklenen “özelleştrime” sürecinde, toplumun bu konuda ikna edilmesini de kolaylaştırma ve pürüzleri giderme adına sıklıkla başvurulan bir yol vardı. Özelleştirilmesi tasarlanan bir kurum ya da alanda us ve bilim dışı uygulamalarla işler aksatılır, kamunun zarar etmesi için gereken ne varsa yapılır ve ortaya çıkan tablo toplumla paylaşılarak “özelleştirme” seçeneği olmayan bir eylem olarak sunulurdu. Böylelikle uygulamaya haklılık kazandırılırken, olası tepkilerin de önü kesilmiş olurdu.

“Ben seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?” diyen ustalarının öğüdünü gözardı edecek olurlarsa eğer Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulaması 1 Ekim’de yaşama geçti. Gazeteye haber olan saptama uygulamanın başlaması ile bizlerin uzunca süedir anlatmaya çabaladığı ama herhalde başarılı olamadığı  kimi uygulamaların ipuçlarını içermesi bakımından da önemsenmeye değer olmalıdır.

Her ne kadar, saptamada sözü edilen  parasal kayıplara yolaçan nedenler tekil olgularmış gibi bir izlenim yaratılmaktaysa da, uygulamanın kendisinin ve doğasının “kötüye kullanım” için adeta çağrıda bulunduğuna, sağlık hizmetini sosyal ve toplumcu bir yörüngeden çıkartarak piyasacı ve kâr edinimine açık bir eylem alanına dönüştürdüğüne ilişkin en küçük ipucu görmek olanağı yoktur ilgili açıklamada. Doğaldır ki; işin bu yönü yürütme tarafından açıklıkla ortaya konmamaktadır. Bunun yerine bireylerin sorumsuzluğu ve kötüye kullanım alışkanlıkları biricik nedenmiş gibi gösterilerek hedefe giden yolda hazırlık yapılmıştır.

Saptamanın şifrelerini çözmek gerekirse, “sağlıkta dönüşüm” adı altında yaşama geçirilen devrime eşdeğer uygulamalar kimi “kötüye kullanımlar” nedeniyle parasal açıdan sürdürülebilirlik sorunu ile karşı karşıyadır. Sorun dizgede değil uygulamada yer alan kişi ve kurumlardadır. Dolayısı ile uygulamalardan vazgeçmek söz konusu değildir. Uygulamanın sürmesi de ancak ve ancak hizmeti alanların parasal katkısı ile olanaklı olacaktır. Bir bakıma katılımcıların özverisi kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Hem dizgeyi hem de yürütmeyi   katılım payı sevimsizliğinin nedeni olmaktan  bağışık tutan son derece akıllıca bir saptama olarak da görebiliriz bu son manevrayı!

Bu arada, çok da eski olmayan bir tarihte edindiğimiz bir başka bilgiyi daha anımsamakta yarar var. Önümüzdeki yasama döneminde yeniden alevlenmesi olası “yeni Anayasa” girişimlerine ilişkin olarak da bir şeyler söylenmelidir. Önceki girişimde kamuoyuna yansıyan taslakta sağlığa ilişkin Anayasa maddesi kurgulanırken öncekinden farklı olarak devletin sağlık konusundaki yükümlülüklerine ilişkin olarak “olanakları ölçüsünde” sözcükleri yer almaktaydı.

Bu durum da anımsandığında, “katılım payı” uygulaması ile sağlıkta sosyal ve toplumcu yaklaşımın tarihte kalacağı saptamasını yapmak da yanlış olmayacaktır.

Bu konuda usumuza takılabilecek bir başka soru da toplumun bugünkü gelir düzeyi ile bu katkıyı nasıl yapacağına ilişkindir! Ama, bu noktada da sorun gözükmemektedir! TÜİK’in son verilerine göre “açlık sınırı” 255 YTL olduğuna göre insanımızın “katılım payı”na ayıracağı parasal olanaklar hiç de kısıtlı değildir.

Yaşamın her alanından silinmesine özen gösterilen “kamu girişmciliği ve işletmeciliği” her nedense sayılarla oynanması ve farklı yansıtılması söz konusu olduğunda “can simidi”ne eşdeğer bir aygıta dönüştürülmüştür.

Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=em&xl=empopup&em=cu/cuyasam/w/y0211.html

Bu Yazıyı Paylaşın

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU