Çamura Batan İnsanlığa Ağıt…
Belki en temel insani gerekliliği es geçtiniz ama şunu çok iyi öğrenmiştiniz: Hayat vahşi, mücadele çetin, ekmek aslanın ağzında, fırsat; her ne pahasına olursa olsun kaçırılamayacak kadar değerli. Ahlak, yasalar sıralamada bile değil.
Modern çağın akıllı insanının temel öğretisi tamamdı. Onun için bulduğunuz her yere yerleşmeyi kazanılmış bir hak gördünüz. Ne yasaları, ne doğayla uyumu değişken bile kabul etmediniz. Psikolojik altyapı hazırdı nasıl olsa. Mazlum edebiyatı her zaman satardı. “Başımı sokacak bir yer…” diye başladınız mı ağlamaya, tüm halkçı edebiyatının tozunu attırırdınız. Sahiplendiğiniz arazi devlet malıymış, yaptığınız yapı doğaya meydan okumaymış, diktiğiniz bina kaçakmış, o boynu bükük mazlumlar aslında organize gaspçılarmış… Ne gam!
Kepçe önüne yatınca, çatılara çıkınca, seçimleri anımsatınca… Hakkınızı söke söke alırsınız. Sonra? Ölürsünüz.
Ama tek başınıza değilsinizdir. Bu arsız cesareti körükleyen siyasi öyküdaşlarınız vardır. Tek başınıza sadece niyet beyanısınızdır çünkü. Ufuksuzluklarıyla, anlık kazançta ustalıklarıyla, istim arkadan gelsincilikleriyle sizi besleyen ve sizden beslenen mütemmim cüzleriniz siyasiler olmasa bu niyet beyanı somuta dönmeyecek, “arsızlık da bir yere kadar…” olacaktır.
Ama hayır. Siz yaparsınız, onlar onaylar… Tamamdır. Sonra? Ölürsünüz.
Koskoca bütünde iki ucun bu uzlaşısı ucubeden bir toplam yaratmak için nasıl yeter ki? Daha destek lazımdır. Gasp ettiğiniz her araziyle haklarından çaldığınız geri kalan sessiz çoğunluğa sevimli gelmelisiniz. Zaten medya da bunun içindir: Yazıktır, günahtır, dışarıda mı yatsınlardır, vah garibanlardır. Eh, kimsenin solcu olmayıp sol edebiyatın her zaman sattığı bir komediyse gerçeğimiz, halkçılığın bu düzeyi de dalkavuk gazeteciler için biçilmiş kaftandır. Ağlak haberlerle zalim mazlum olur, tribünlere oynayan köşecilerle merhamet korumasına alınır: Yazık onlara. Sonra? Doğa şöyle bir üfürür ve ölürsünüz.
Olmak ya da olmamak sorunsalı bu kadar ilkelleşip düzeysizleşince ortaya şu çıkar: İçler acısı bir felaket ve yığınla mağdur. Geri kalanlar ise yasta. Hemen sorgu yargıcı oluverdik, sorumlu aradık. Vatandaş siyasetçiyi, siyasetçi vatandaşı suçladı.
Şimdi her yerde merhamet tamtamları çalıyor. Halk, daha önce karşılaştıklarında taşladıkları yetkililerin nerede olduklarını soruyor. Medya çamurlar arasından en acıklı öyküler çıkartıyor. Yağma için gelen alçaklar lanetleniyor… Yine günlük fotoğraf günlük tepkilerle açıklanma telaşında.
Oysa ortaya çıkan felaket tablosu her yanıyla ‘son durum’dur.
Öncesi var…
İki fazla oy, iki fazla tiraj için arsızlığa alkış tutup destek veren yalan gündem dizaynırları felaketin hazırlayıcıları değilmiş gibi o ‘öncesi’ni unutup vicdana soyununca sonu değiştirmiş oluyorlar, güya. Hepimiz de yiyoruz.
Ama bakın, yığınla merhamet dizesi hiçbir yaraya dokunamadı. Dokunsaydı keşke. De… Sadece timsahi bir arınma bu, yetmez ki… O merhamet; öncesinde vicdan olup aklı harekete geçirmeli ve günlük kazançlar için bu günü feda etmemeliydi.
ERSİN TOKGÖZ/RADİKAL / ersin.tokgoz@radikal.com.tr
Sizlerden Gelen Yorumlar…