Halkevleri ve fotoğraf…


Türkiye’de Fotoğraf Ve Kurumsallaşma-1 (KÖY ENSTİTÜLERİ’NDE FOTOĞRAF)
1789 Fransız Devrimi sonrasında başlayan aydınlanma ve yenileşme hareketleri, başta Avrupa olmak üzere, tüm dünyada birçok sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik yapılanmaların yaşandığı dönemin de başlangıcı olmuştur. Aydınlanma ve halk egemenliğine giden bu süreçte genç Türkiye Cumhuriyeti de topluma siyasal ve kültürel alanda özgürlüklerin yaşanabileceği bir ortam sunmuştur. Atatürk düşüncesi, gelişime açık, her anlamda bağımsızlığı öngören, milliyetçiliği toplumun öz değerlerinden hareketle insanlık ailesine açılış olarak değerlendiren; “dilde, yazıda, tarih anlayışında, tüm sanatlarda Türk insanının sahip olduğu nitelikleri ortaya çıkarmak ve çağdaş boyutta yeniden düzenlemek” amacıyla kendini sınırlamadan her yolu deneyen çağdaş demokrasi kültürünün ürünüdür.

1924 Anayasası, doğal hukuk ilkelerinin doğrultusunda getirdiği “özgürlüklerin herkes için sınırı, başkalarının özgürlüklerinin sınırıdır. Zümre, sınıf aile ve kişisel ayrıcalıklar yasaktır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” kuralıyla eşit, özgür ve sorumlu yurttaş kavramını günlük yaşama sokmuştur.

Cumhuriyetle birlikte, ülkemizde Aydınlanma felsefesine yakınlık duyan kadro, laik ve modern siyasal kavramların içini kendine göre, toplum yapısına uygun bir anlayışla doldurmaya çalışırken, kurumsallaşma konusunda ilk adımlar atılmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet’in erken döneminde, aydınlama yolunda üç büyük girişim vardır:

1) Halkevleri ve Halkodaları

2) Milli Eğitim Bakanlığı’nın dünya klasiklerini Türkçe’ye çevirtmesi.

3) Köy Enstitüleri

Cumhuriyet dönemi devrimlerini halka tanıtmayı amaçlayan önemli kurumlardan birisi Köy Enstitüleri’dir. Bu enstitülerde dersler yapıldığı gibi sanatsal çalışmalar da yapılmaktaydı. Köy Enstitüleri, Bauhaus Okulu’na benzer sanatsal üretimin işlevselliği ve gündelik hayatta kullanılmasına yönelik çalışmalar yapılan çok önemli bir yapılanmadır. Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’tur. İsmail Hakkı Tonguç 1897’de Romanya’da doğmuştur. Kastamonu Öğretmen Okulu’nda parasız yatılı öğrenci olarak öğrenim görmüş, 1918’de İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olmuştur. 1932’de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-El İşleri Bölümü’nü kurar; burada yönetici olarak çalışır. 1935’te İlköğretim Genel Müdürü olur. Atatürk devrimlerini köylere ulaştırma hedefini, Eğitmen Kursları ve Köy Enstitüleri kurarak bulmuştur. 1946’da genel müdürlük görevinden alınan Tonguç, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanır. Nisan 1949’da Ankara Atatürk Lisesi Resim öğretmenliğine gönderilen Tonguç, Eylül 1950’de Bakanlık emrine alınır. 23 Haziran 1960’ta yaşamını yitirir.

Köy Enstitüleri fikri, “Liberal ekonomi” modeline uygun olarak “faydacı eğitim” felsefesi benimsenerek (17 Şubat- 4 Mart 1923) I.İzmir İktisat Kongresi’nde ortaya çıkar. Bunun kanıtı da, faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey’in Türkiye’ye davet edilmesidir (1924). Dewey, kalkınma için gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir. Köy Enstitüleri’nin asıl çıkış amacı da budur.

Köye eğitim hizmeti 1936’da başlamıştır. O tarihte erkeklerin % 76.7’sı, kadınların % 91.8’i okur- yazar değildir. 1926’da “Köy Muallim Mektepleri” açılmıştır. 1936’da deneme amaçlı başlayan “Köy Enstitüleri” 1940’da en büyük eğitim reformlarından biri olmuştur. 1942’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açılmış ve 1946’da sayıları 21’e ulaşmıştır. Kuruluşu üzerinden 6 yıl sonra programları ve dersleri değiştirilmiş, 1950 yılında da kapatılma sürecine girip 1954’te kapatılmışlardır.

1940’ta yasallaşan Köy Enstitüsü sistemi; Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulamasıdır. 17 Nisan 1940’ta kabul edilen, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’na göre “Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde Maarif Vekilliği’nce köy enstitüleri açılır.” Yasanın yaptığı bu yalın tanımın gerisinde Köy Enstitüleri’nin kuruluşuna temel olan çok önemli gerekçeler bulunmaktadır.

Tonguç, klâsik eğitimcilerin direnişlerine karşın, okur-yazar gençlerden seçtiği bir grubu “Eğitmen” adıyla köylerde “geçici öğretmen” olarak görevlendirmek üzere, 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler’de dört aylık bir kurs açmıştı. Ankara köylerinde görevlendirilen ilk 84 eğitmen başarılı oldu. 1937-38 öğretim yılında Eskişehir/Çifteler ve İzmir/Kızılçullu’da, deneme olarak iki “Köy Öğretmen Okulu” açıldı. 1940’a kadar açılan bu tip 4 okul, yasa çıkınca “Köy Enstitüsü” adını aldı ve değişik bölgelerde yeni Köy Enstitüleri açıldı. Enstitüsü sayısı 1945’te 20’ye, 1948’de 21’e çıkarıldı. Köy eğitimi ile ilgili diğer personeli yetiştirmek ve bir “Köy İncelemeleri Merkezi” olmak üzere, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde bir de “Yüksek Köy Enstitüsü” açıldı.

Köy Enstitüsü programı, çok yönlü eğitimi benimsemişti. Genel kültür ve beceriler yanında edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler uygulanmaktaydı. Eğitim yaşamının tümüne sanat, hareket ve yaratıcılık egemendi. Her öğrencinin bir müzik aleti çalması zorunlu idi. Halk kültürünün tüm malzemesi enstitülere taşınıp işleniyordu. Köy enstitülerinde, bir yıl içinde, her öğrenci en az 25 klâsik eser okumak durumundaydı. “Elektra, Faust, Kırmızı ve Siyah, Kral Oidipus, Vadideki Zambak, Cyrano de Bergerac, Devlet, Figaro’nun Düğünü, Goriot Baba, Venedik Taciri” gibi kitapları okuyan bu öğrenciler, “Zoraki Tabip”, “Kibarlık Budalası”, “Bir Yaz Gecesi Rüyası” gibi oyunları da başarıyla oynamışlardır.

Köy Enstitüleri aynı zamanda köy kökenli aydınlar kuşağının yetiştiği bir ocak gibidir. Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Dursun Akçam gibi yazarların yanında, birçok ressam, politikacı ve eğitimci de bu okullarda yetişmiştir.

Köy Enstitüleri’nin kültür ve sanat alanındaki başarıları şöyle özetlenebilir :

– Bilimsel ve felsefi anlamda laik eğitim başlamıştır.

– Sanat, edebiyat, bilim teknoloji de olumlu beklentiler oluşmuştur.

– Atatürk’ün özlediği demokratik toplum ve kültür için kurumsal alt yapı oluşmaya

başlamıştır.

İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitüleri’ndeki gelişmeleri Anadolu’ya yaptığı yolculuklarla takip etmekteydi. Köy enstitüsü müdürlerine, kendisine belirli aralıklarla o enstitüde yapılan çalışmalarını ve koşullarını gösteren fotoğraflar yollamasını istemiştir. Bu enstitülerde fotoğraf, ya oradaki bir öğretmen tarafından ya da varsa yakın bir yerleşimdeki fotoğrafçı vasıtasıyla çekilmekteydi. Bu yüzden merkeze gönderilen bu fotoğraflara çekenin adı, tarihi vb. yazılar yazılmıyordu. Tonguç’un oğluna miras kalan fotoğraf arşivinde ve Eğit-Der Eğitim Müzesi’nde yer alan fotoğraflarda bu bilgilere ulaşılamamaktadır. Bu fotoğraflarda amaç, sanatsal, estetik bir dışavurum yaratmak değil sadece o enstitüdeki ortamın ve eğitimin durumun belgelenmesidir.

1950’lere kadar olan süreçte, Türk fotoğrafçılarının öz ve biçim anlayışı, ülkenin yoktan var edilişine tanık olmuş kimselerin duygu ve heyecanına uygun bir yapılanma göstermektedir. Yaşamı iyi, güzel ve doğru yanlarından kavrayan, doğayı idealize eden duygusal bir davranış iradesini, güzellik duygusunu güncelleştiren yalın, içten, dolaysız düz bir anlatım biçimi gelişmiştir. Ancak ülkenin politik ve ekonomik dalgalanmaları, üretim teknolojisini ayakta tutan, geniş çalışma olanakları sağlayan malzeme gereksiniminin karşılanamaması, fotoğrafın devletin kültür politikası içinde ciddi yerinin olmaması çağdaş yaşam koşullarıyla kaynaşmış bir atılımın gerçekleşmesini güçleştirmiştir. 1923’den başlayarak 1950’li yıllara kadar eğitimin ortam belirleyici özelliği fotoğraf özelinde kendini olumsuz olarak derinden duyumsatmıştır. Baştan itibaren yeterli eğitim kadrosunun oluşturulamaması, konunun ek ders ya da yüzeysel kurs çizgisinde kalmasına neden olmuştur.

Söz konusu dönemde fotoğraf eğitiminin idealist insanların özverili çabasıyla yürütüldüğü görülmektedir. Kültür ve eğitim kurumlarının fotoğraf çalışmalarında Atatürk devrimlerinin Türk toplumunun hafızasında yer etmesine yönelik olarak, bazen zamanın estetik anlayışını yansıtan sanatsal üretimlere rastlanırken, ağırlıklı olarak köy enstitülerinde olduğu gibi ülkenin koşullarını, halkın durumunu belgeleme amaçlı da kullanılmıştır. Amaç, devrimleri benimsetirken açılan sergilerle, kurslarla verilen derslerle fotoğrafı sevdirmek olmuştur.

Sonuç olarak, gerek Halkevleri’nin gerekse Köy Enstitüleri’nin amacı; Cumhuriyetin aydınlanma hedefleri, ülke gerçekleri ve çağdaş eğitim-bilimin verileri arasında yapılmış başarılı bir sentezin ürünü olarak; Türk halkının, köy insanının, bilimin aydınlığında, devrimlere sahip çıkmasını sağlamak ve bilinçli bir liderlikle kendi yazgısını değiştirmeye yönelik hareketlerdir denilebilir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR :

Mustafa Çıkar, Hasan Âli Yücel ve Türk Kültür Reformu, İş Bankası Kültür Yay, İst.,1997

Murat Ervin, “Türk Fotoğraf Sanatı’nın Gelişim Süreci İçerisinde Halkevleri ve Köy Enstitüleri’nin

Rolü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, DEÜ SBE, İzmir, 2006

Seyit Ali Ak, Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001

http://yayim.meb.gov.tr/yayimlar

http://yayim.meb.gov.tr/yayimlar/sayi32/ovat.htm

_________________________________________

Türkiye’de Fotoğraf Ve Kurumsallaşma-2 (HALKEVLERİ’NDE FOTOĞRAF)
1930 yılında yaşanan Dünya ekonomik bunalı¬mının ülkemize etkisi, Cumhuriyet yönetiminin ekonomi ve endüstrileşme planlarının yavaşlamasına neden olmuş, bunun üzerine kendini siyasal ve kültürel olarak var ede¬cek bir arayışa yöneltmiştir. Halkevleri örgütlenmesi de bu dönemde gündeme gelmiş¬tir. Cumhuriyet döneminden önce, devletin siyasi eğitim ve propaganda faaliyetle¬rini, 12 Mart 1912’de kurulan Türk Ocakları üstlenmiştir. Halkevleri birikim ve katkı bakımın¬dan en fazla Türk Ocakları’ndan yararlanmıştır. Her iki kuruluşun da amacı, Türk ulu¬sunu çağdaş batı uygarlığı doğrultusunda sosyal ve kültürel bakımdan geliştirmek¬ti.

Güzel sanatlarda yükselmeyi insanlığın vazgeçilmez hedeflerinden biri ola¬rak gören Atatürk, sanat duygusunu besleyerek geliştirmeyi bir milli ülkü ola¬rak belirtmiştir. Aynı davanın adamı Hasan Ali Yücel, “Her türlü bağlardan ve kösteklerden ruhun kurtulduğu bu hakiki Rönesans devrimizde, her şubesinde Türk Sanatı baharlarından en feyizlisini yaşamaya başladı” demektedir. Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi sanat, Türk insanının yeni yaşamını tamamlayan bir moral değer olarak benimsetilmeye çalışılmaktadır. Bunun göstergeleri M.E.B.’na bağlı olarak 2773 sayılı yasayla “Sanat Direktörlüğü”nün kurulması (1935), ülke çapında sanat eğitiminin öne çıkarılması, akademiler, konservatuarlar kurulması, resim ve heykel müzeleri, galeriler açılması, ilk temsilini 21 Haziran 1940 tarihinde veren Musiki ve Tiyatro Akademisinin kurulması¬dır.

Halkevleri 1932 yılında açılmıştır. Kuruluş amacı; “Ulusu bilinçli, birbirini anlayan, birbirini seven, ortak ideale bağlı bir halk kitlesi düzeyinde örgütlemek kültür, ülkü, amaç ve düşünce birliğini güçlendirecek bir toplum olmayı sağlamak, ulusal birliği oluşturan, ulusal ruhu biçimlendiren ve güçlendiren kültür öğelerini ortaya çıkarıp geliştirmektir”. Bu amaçlar doğrultusunda halkev¬lerinin dokuz ayrı kolda çalışması planlanmıştır. Bu kollar dil, tarih-edebiyat. güzel sanatlar, temsil, spor, sosyal yardım, halk dershaneleri-kurslar, kitaplık-yayın, köycülük, tarih ve müzeciliktir.

Güzel Sanatlar (Ar) Kolu, Halkevleri’nin en önemli çalışma alanlarından birisi idi. Müzik, resim, heykel, mimari ve süsleme alanlarında sanatkar ve amatörleri toplamak, yetenekli kişileri himaye etmek, halkın güzel sanatlara sevgi ve ilgisini arttırmak, müzik geceleri düzenlemek, koro çalışmaları yapmak, milli oyun ve türkülerin söz ve notalarını derlemek gibi görevleri vardı.

1932’den 1949 yılına kadar toplam 474 tane Halkevi, 4306 tane Halkodası açılmıştır. Halkevleri, devletle toplum, aydınla sıradan yurttaşlar arasındaki kopukluğu gidermeyi, ulus-devletleşme sürecinde CHP’nin temel ilkelerini kitlelere anlatarak, ülkenin ekonomik ve kültürel yönden kalkınmasına katkıda bulunmayı ve de ulusal bir kimlik yaratmada heyecan sağlamayı üstlenmiştir. Halkevleri’nin yaygın olarak gerçekleştirdikleri etkinlikler arasında nutuklar, konferanslar, kurslar, konser ve müzik dersleri, tiyatro ve sinema gösterileri, radyo yayınları, sergiler, kitap ve der¬gi yayınları, törenler ve köy ziyaretleri yer almıştır. Kahvehaneler, gösteri salonları, sanat galerileri, tiyatrolar, konser sa¬lonları, yayınevleri, sosyal kulüpler, akademiler ve üniversiteler, milli kül¬türü yurttaşlara götürmenin ve yaygınlaştırmanın temel dayanaklarını oluş¬turuyordu. Halkevleri, ülke kalkınmasının yalnız ekonomik atılım¬larla gerçekleşmeyeceğinin, kültürel gelişmenin aynı paralelde rayına oturma¬sı gerektiği görüşünün resmiyet kazanmasının somut göstergesidir. Halkevleri, ülkede bilimi, güzel sanatları yaymak, bu memleket politikası ve ekonomisi hakkında en doğru ve en yeni bilgileri vermek amacına yönelmiştir.

Halkevlerinin kuruluşu, üniversiteye ve sanat eğitimi veren okullara çağdaş bir görünüm verme çaba¬sı, bugüne değin süren bir geleneğin başlangıcı olan Devlet Resim ve Heykel sergilerinin düzenlenmesi ressamların giderleri parti tarafından karşılanarak “sanatı teşvik, yeni olanaklar, duyarlılıklar kazandırmak, sanat zevkini yaygın¬laştırmak, sanatçı ile halk, coğrafya ve çevre arasındaki iletişimi kurmak” ama¬cıyla çalışma gezileri düzenlenmesi, müzeciliğe önem verilmesi, çeviri yayın çalışmasının bir disipline bağlanması devletin bu konuda aldığı ilk önlemler¬den bazılarıdır. Ancak bu yıllarda devlet, fotoğrafı özellikle ülke tanıtımında etkili bir dil olarak görmesine karşın doğrudan gelişmesine neden olacak köklü önlem¬ler alamamıştır.

Fotoğrafın bulunuşu, Osmanlı’da İstanbul basını aracılığıyla duyurul¬masına karşın sanat olarak ilgi çekmesi Cumhuriyetle başlayan bir süreçtir. Atatürk’ün ortaya koyduğu sanat üstüne düşüncelerin ağırlık noktasını sanat-toplum ilişkisi oluşturmaktadır. Bu çizgide sanat duygusu, yaşamı tüm yanlarıyla etkili bir biçimde dile getirme, heyecanları, umutları, insanlığı yü¬celten düşünceleri somutlaştırma eğiliminde olan bir tutkuya dönüşmektedir. Cumhuriyet döneminde sanat bilinci, ulus kavramını besleyen hümanizma düşüncesinin bir uzantısı olarak filizlenmeye başlamıştır. Çünkü sanat, insanın der¬dini etkili bir biçimde anlatım arayışıdır.

Halkevleri’nin 1932 yılında açılmasına karşın, yurt çapında ilk fotoğraf ya¬rışmasının düzenlenmesi ve fotoğraf dalına ilgi duyularak çalışmaların bir öl¬çüde hızlandırılması 1940’lı yıllarda gerçekleşmiştir. Bu gelişmede yurtdışında öğrenim görmüş Gazi Eğitim Enstitüsü öğretmenlerinin ve devlet katında Ferid Celal Güven, Cemil Uybadın, Muvaffak Uyanık ve Vedat Nedim Tör gibi aydınların payı vardır. Halkevleri yönetimine egemen olan fotoğraf görüşünü Halkevleri fotoğraf yarışması mimarı Vedat Nedim Tör, Ankara Halkevi II. Fotoğraf Müsabakası Şartlan ve Geçen Yılki Fotoğraf Sergisi (1940) başlıklı ka¬talogda şöyle açıklamaktadır:

“…Halkevlerinin bu teşebbüsünde, teknisyen fotoğrafçıyı “artist” payesine yükseltmek gayesi vardır. Fotoğraf, güzel sanatlar ailesi arasına kabul olunabilir mi? Fotoğrafı çeken sadece bir kopyeci, bir tebyizci, bir münakaleci değil de, bir yaratıcı ve bir kompozisyoncu olmak cevherine malikse, evet. Her sanat şubesinde olduğu gibi, burada da ölçü, (vasıta) ve (teknik) değil, (eser) ve (ruh) tur. Halkevlerinin rehberliği ile amatör fotoğrafçılığın Türkiye mikyasında yayıl¬masında şu faydalar beklenebilir:

1- Gençlerde observasyon (gözlem) kabiliyetinin inkişafı,

2- Sanat zevkinin işlenmesi,

3- Dokümantasyon kaynaklarımızın çoğalması.

Yani muhitimizi daha iyi görmek, (güzeli) daha çok aramak ve memleketi daha iyi tanımak. Bütün faaliyet kollarında daha yüksek insan ve daha iyi vatandaş idealleri¬nin ışığına koşan Halkevlerimizin bu teşebbüsüne karşı da gençlerimizin layık ol¬duğu alakayı göstereceğine ve şimdiye kadar gizli ve verimsiz kalan birtakım cev¬herlerin bu sahada da fışkıracağına inanıyoruz.”

Aynı katalogun son sayfalarında yayınlanan Umum Halkevleri Fotoğraf Sergisi Talimatnamesi’nin 1.maddesinde, “Her Halkevi şubat ayı içinde bir fotoğraf sergisi açar.” denmektedir. Bu amaçla çeşitli Halkevleri’nde açılan sergilerde yer alan fotoğrafların en iyileri seçilerek Ankara’ya genel değerlendirmeye gir¬mesi amacıyla yollanmıştı. 1940 yılında düzenlenen Halkevleri arası amatör resim ve fotoğraf sergisine ancak 46 Halkevi yapıt yollamıştır. Beş yüze yakın Halkevi’nin kaçında her yıl düzenli bir biçimde yarışmalı fotoğraf sergisi düzenlen¬diği pek belli değildir.

1939 yılında Ankara Halkevi’nin ama¬törler arasında düzenlediği 1. Fotoğraf Sergisi’ne 50 yarışmacı 400 fotoğrafla katılmış, yarışma koşullarına göre beş kişi dereceye girerek ödüllendirilmiştir. Yarışmacılar arasında birinci olan kişi ise, Gazi Terbiye Enstitüsü öğretmeni Şinasi Barutçu’dur. Şinasi Barutçu, Baha Gelenbevi, Nurettin Erkılıç, Limasollu Naci, Fikret Minisker, Rıdvan Tezel, Cafer Türkmen, Kemal Baysal ve İhsan Erkılıç gibi Türk fotoğrafının öncüleri, bireysel çabalarıyla ancak yakın çevrelerini aydınlatmış, kültür kurumlarının çalışma programına alınan fotoğrafın ülkemizde yükselmesinde beklenen etkinlikler tam amacına ulaşmamıştır. Bu nedenle ilk 40 yıl, yayınsız ve arşivsiz, birbirinden kopuk, tek tek yürekli çıkışlar dönemi olmuştur. Türk fotoğraf tarihinin başlangıç aşamasındaki bu önemli isimlerin tamamı eğitimlerini ve ilk fotoğraf sergilerini Halkevleri’nde açmışlardır. İstanbul’u 1959 yılının son aylarında resmen fotoğraf derneğine kavuştu¬ran Nurettin Erkılıç bir kilit adamdır. 1943 yılında Halkevi fotoğraf kursu ve çalışmalarına katılmış, çalışmala¬rı Halkevleri kapatılıncaya kadar devam etmiştir. Türk fotoğrafının ilk örgütlenmesi sayılan Erenköy Amatör Foto Kulübü’nü 1959’da kurmuş ve kısa bir süre sonra da bu kulüp adını İFSAK olarak değiştirmiştir.

Ülkemizde fotoğrafçılığın bir sanat dalı olarak benimsenmesi yolunda Halk¬evleri’nin ayrıcalıklı yeri vardır. Türk fotoğrafının temellerinin atıldığı yer de denilebilir. Baha Gelenbevi’nin “Fotoğraf minör sa¬nat değildir” görüşünü benimseyen birçok kimse, olanaksızlıklar içinde kalıcı yapıtlar bırakmamış olsalar bile, fotoğraf kültürünün ülkemizde yayılmasına alçakgönüllü çalışmalarıyla önemli katkıda bulunmuşlardır. 1940’lı yıllardaki kurumlaşma çabaları, sergi ve yarışma sayısının çok sınırlı da olsa bir artış göstermesi, Vedat Nedim Tör’ün o günkü adıyla Matbuat Umum Müdürlüğü döne¬minde (1933-1937) yayınlar ve sergiler yoluyla ülke tanıtımında fotoğrafın gücünü kanıtlanmaya çalışması, fotoğrafçılığımıza kendi çapında bir ivme kazandırmış¬tır.

Sonuç olarak, Halkevleri geniş anlamıyla bir halk eğitimi kuruluşudur. Milli bir eğitim kuruluşudur. Her zaman Türk kültürünün ulusal değerlerini işlemiş, Türk devrimini geniş halk kütleleri içinde kökleştirmeye ulusal birliği sağlamaya çalışmıştır. Modern Türkiye’de halkın yeni Türk kültürü tarafından yoğrulmasında ve Atatürk devrimlerinin halk arasında yayılmasında eğitim açısından en önemli görevi Halkevleri yüklenmiş ve başarmıştır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR :

Anıl Çeçen, Atatürk’ün Kültür Kurumu:Halkevleri, Cumhuriyet Kitap Kulübü, İstanbul, 2000

http://www.egitim.aku.edu.tr/ata3.htm

Murat Ervin, “Türk Fotoğraf Sanatı’nın Gelişim Süreci İçerisinde Halkevleri ve Köy

Enstitüleri’nin Rolü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, DEÜ SBE, İzmir, 2006

Mustafa Çıkar, Hasan Âli Yücel ve Türk Kültür Reformu, İş Bankası Kültür Yay, İst.,1997

Seyit Ali Ak, Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001

Seyit Ali Ak, “Bir Baha Gelenbevi Vardı”, REFO Fotoğraf Sanatı, Şubat 1990

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU