30 Yıl Önce ve 30 Yıl Sonra Türkiye…


30 Yıl önce ve sonraDemokratik bir hak olarak, sadece adli ve idari yargı yargıç ve savcılarına tanınan, ancak demokratik toplum gereklerine ve de anayasaya açıkça aykırı olarak da yapılan seçimler, idari görevlerdekileri ve onlarla liste bütünlüğü içinde oldukları kamuoyuna çok önceden yansıyan kişileri, yani kamuoyunda bakanlık listesi olarak adlandırılan listeyi, sonuçta “seçim yoluyla atama” şeklinde eksiksiz olarak sandıktan çıkarmıştır.
Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) ilişkin maddelerin de yer aldığı anayasa değişikliği, 12 Eylül askeri darbesinin izlerinin silindiği söylemiyle gerçekleştirilmiş ise de, bu söylem hiçbir biçimde değişiklik metnine yansıtılmamıştır. Otuz yıl önce yapılanla, otuz yıl sonra yapılan arasında hiçbir fark yoktur. Anayasa değişiklik metni, sivil darbe eylem planı niteliğindedir. Cumhuriyetin ve hukuk devletinin varlığı ve yaşayabilmesi için bu değişikliğin yasalaşmaması, yürürlüğe girmemesi gerektiği her platformda ifade edilmiştir.
30 yıl önce
• 12 Eylül 1980 darbesi ile beş general yönetime el koymuş, yayımladıkları bildiri ile sadece kendilerinden oluşan Milli Güvenlik Konseyi’ni kurmuşlardır. Darbeci beş general 27 Ekim 1980 tarihinde, Anayasa Düzeni Hakkındaki Yasa çıkarmıştır. Bu yasaya göre Konsey, yasama ve yürütme yetki ve görevini üstlenmiştir. Aldıkları ve alacakları kararlardaki hükümlerin ve yine yayımladıkları yasaların, 1961 Anayasası ile çatışan bölümleri anayasaya değişikliği, yasalarla çatışanlar ise yasa değişikliği niteliğinde sayılmıştır.
• Bu bağlamda, beş general Anayasa Düzeni Hakkındaki Yasaya dayanarak Mayıs 1981 tarihinde, HSYK Yasası’nı çıkarmışlardır. Bu yasaya göre, Adalet Bakanı HSYK’nin başkanı olmuştur. Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Adalet Bakanlığı Özlük İşleri (şimdiki adıyla Personel) Genel Müdürü, HSYK’nin iki doğal üyesi yapılmıştır. HSYK, ikisi Yargıtay’dan, ikisi de Danıştay’dan seçilecek yüksek yargıç olmak üzere, yedi asıl üyeden oluşturulmuştur. Bu yasanın geçici maddesiyle de, 1961 Anayasası ile kurulmuş olan Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulu kaldırılmıştır. Yine bu yasanın geçici maddesinde, Yargıtay ve Danıştay’dan ilk kez seçilecek üyeleri, Devlet Başkanı Kenan Evren doğrudan seçer denilmiştir. Dönemin Yargıtay ve Danıştay yönetimleri ile bu şekilde seçilenler, bu süreci engellememişler ya da engelleyememişler, Evren’in seçtiği/atadığı kişiler, görevlerine başlamışlardır. Darbe ürünü HSYK, darbecilerin doğrudan ve de adına seçim dedikleri bir “atama yöntemiyle” oluşturularak göreve başlamıştır.
Bu HSYK’nin başkanlığını yapan adalet bakanları da, Milli Güvenlik Konseyi’ne bağlı ve sorumluydular. Dönemin Yargıtay Başkanı, bu yapının ilk Adalet Bakanı, bu HSYK’nin de ilk başkanı yapılmıştır.
• Darbeciler, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü’nün HSYK içinde bulunmasına, bu kadarı da fazla diyerek, 1982 Anayasası’nın 159’ncu maddesinde HSYK’yi düzenlerken, Personel Genel Müdürü’nü çıkartıp, boşalan bu yeri Yargıtay kontenjanına eklemişlerdir.
30 yıl sonra
• 2010 yılına kadarki süreçte, HSYK bu anayasal yapısıyla görev yapmıştır. Kürsü yargıç ve savcılarının HSYK’de yer almaları elbette mutlak bir gerekliliktir. 1961 Anayasası’nda yer alan bu duruma, 12 Mart askeri darbe sürecinde yapılan anayasa değişikliği ile son verilmiş, 1982 Anayasası’nda da aynı anlayış sürdürülmüştür.
• Şimdi 2010 anayasa değişikliği ile kürsü yargıç ve savcılarının temsili söylemi ile yola çıkılmış olmasına, bu anayasa değişikliği ile HSYK’ye seçme ve seçilme hakkının sadece adli ve idari yargıda çalışan yargıç ve savcılara tanınıp, anayasanın 154/2 ve 155/3 ncü maddelerinde de vurgulandığı üzere, meslekten sayılanlara (yani idari görevdekilere) tanınmamasına rağmen, YSK bu konuda kendisine yapılan başvuruları reddetmiş, (Adalet Bakanlığı, RTÜK, Kamu İhale Kurumu, Denizcilik Müsteşarlığı, Başbakanlık gibi kurumlarda) idari görevlerde çalışanlara da seçmen ve aday olabilme olanağı sağlanmıştır.
• Demokratik bir hak olarak, sadece adli ve idari yargı yargıç ve savcılarına tanınan, ancak demokratik toplum gereklerine ve de anayasaya açıkça aykırı olarak da yapılan seçimler, idari görevlerdekileri ve onlarla liste bütünlüğü içinde oldukları kamuoyuna çok önceden yansıyan kişileri, yani kamuoyunda bakanlık listesi olarak adlandırılan listeyi, sonuçta seçim yoluyla atamaşeklinde eksiksiz olarak sandıktan çıkarmıştır. Önceden oluşturulan ve yalanlansa da, sandıktan bir bütün halinde çıktığı sabit bir vakıa olan bu listenin varlığı, siyasi gücün etkinliği yönünden seçimlerin ülke genelinde demokrasinin kurallarına aykırı yapıldığını göstermesi açısından tam kanunsuzluk hali değil midir? Atanması düşünülen listenin, sandıktan çıkmış olması, demokratik bir seçimin varlığını mı yoksa aksini mi göstermektedir? Bunu yanıtlayacak olan ve görevden kaçmaması gereken YSKdir.
• Adalet Bakanlığı Teşkilat Yasası’na göre, bakanın emri altında olan idari görevdeki kişiler içinde kalan ve 1981 yılında HSYK içine sokulmasına rağmen, 12 Eylülcülerin de bu kadarı da fazla oldu diyerek 1982 Anayasası ile HSYK’den çıkardıkları personel genel müdürü de, hatta (halen müsteşar yardımcılığı yapan) bir önceki personel genel müdürü de şimdi seçim yoluyla HSYK’ye girmiştir. 1981 yılındaki HSYK, darbeciler tarafından kuşkusuz adına seçim denen atama yoluyla oluşturulmuştur. Şimdi tarih tekerrür ederek, yeni 12 Eylüllere ve sivil darbelere hayır söylemlerini doğrular biçimde, yeni HSYK seçimlerinde Adalet Bakanlığı’nın yaptığı seçim yoluyla atamayla, yani hukuk ve demokrasi dolanılarak, diğer bir ifade ile takiyye hukuku ile, iktidar istediği ve beklediği sonucu elde etmiştir.
• Anayasada sadece adaylar için getirilen propaganda yasağı YSK tarafından, anayasanın da ötesinde, herkesi kapsar biçimde uygulanmış ve sonuçta ciddi hak kayıplarına neden olunmuştur. 1980’de darbecilerin önünü açan Yargıtay ve Danıştay Yönetimi’nin ve yine Yargıtay ve Danıştay’dan adına seçim denilen atama yöntemi ile seçilenlerin yerini, şimdi YSK, seçmen ve seçilenler almıştır.
_____
Temsili demokrasi prensiplerine uygun olarak doğrudan halktan alınması gereken siyasi gücün elde edilebilmesi için, her yönüyle aydınlatılmayan, bilgi kirliliğine boğulan, etki altında tutulan, iradesi dolanılan, seçim barajlarıyla, lider sultalarıyla iradesine ipotek de konulan halka, gerçekler daha fazla anlatılmalı, aktarılarak, yasama ve yürütme organlarında etkinlik kurulabilmeli, bu yetkilerin elde edilebilmesi gerekmektedir.
• Yeni oluşturulan HSYK, anayasada yapılan değişiklikte de açıkça ifade edildiği üzere artık Adalet Bakanı’nın sadece başkanlığını yaptığı değil, Adalet Bakanı’nın yönetiminde olan yani yönetilen bir HSYK’dir. Adalet Bakanı’nca yönetilen bir HSYK, mahkemelerin bağımsızlığı esasına göre nasıl çalışabilir. 1982 Anayasası ile ortaya konulan ve yine daha önce 1981 yılında kurulan HSYK için başkanın “yönetiminde” gibi kavramlar kullanılmamış iken, şimdi HSYK’nin başkanın yani Bakan’ın yönetimine bile sokulması, HSYK üzerindeki amacı da ayrıca ortaya koymaktadır.
• 2001 yılında gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle Adalet Bakanı, Milli Güvenlik Kurulu üyesi yapıldığı için, 12 Eylül dönemini hatırlatırcasına, o tarihten beri Milli Güvenlik Kurulu üyesi bir HSYK Başkanı bulunmaktadır. 2010 yılında kurulan Kamu Düzeni Müsteşarlığı bünyesindeki istihbari kurulda Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın da yer alması nedeniyle, istihbari görev de yüklenen bir HSYK doğal üyesi bulunmaktadır. Oysa yargı ve yargıcın devletin ya da bir başka kurumun yanında olmak gibi bir yükümlülüğü bulunmadığı gibi tarafsız olmak ve sadece adaletten, hukukun üstünlüğünden, hukuk devletinden yana olmak yükümlülüğü vardır. HSYK üyesi Adalet Bakanlığı Müsteşarı aynı zamanda bir istihbarat kurulunun tabii üyesidir. Anayasaya göre HSYK’nin, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi esaslarına göre çalışması ve karar alması zorunludur. İstihbaratçı bir müsteşardan, anılan anayasal ilkelere uygun davranması nasıl beklenilecektir? Yargıç ve savcılar hakkında karar alırken hangi kaynaklardan edindiği bilgilere göre hareket edecektir? Adalet için, hukuk devleti için var olması ve de bağımsız olması gereken yargı, giderek tüm erklerin tek elde toplanmakta, bu bağlamda kavramların da birbiri ile eşitlenmekte olduğu gözetildiğinde, devletin, yürütmenin, hükümetin güvenlik organizasyonu içindeki silahsız bir güce dönüştürülmektedir. Anayasa değişiklikleri sırasında, siyasi iktidar tarafından, yargının tarafsızlığının sağlanması, özgürlük ve güvenlik ikileminde kalan yargıyı bu ikilemden kurtarmak gibi söylemlerin sıkça kullanıldığını hatırlarsak, takıyyenin bir boyutu da burada açıkça görülmektedir.
• Mevcut siyasi iktidarın ilk Adalet Bakanı, hem HSYK Başkanlığı, hem MGK üyeliği, hem de hükümet sözcülüğü görevlerini yürütmüş, bilahare Başbakan Yardımcısı olmuştur. Bir sonraki Adalet Bakanı, TBMM Başkanı olmuştur. Görünen odur ki şimdiki Adalet Bakanı da süreçte siyasi olarak bir basamak daha yukarıya çıkacaktır. Bu dönemdeki ilk Müsteşar, seçimler sırasında tarafsız Adalet Bakanı yapılmış, sonrasında Başbakan Yüksek Müşavirliği’ne atanmıştır. Sonraki yani şu anki Müsteşar da yukarıda belirtilen yasa ile daha şimdiden istihbari kurul içine girmiştir. Bu dönemde adalet bakanlarını partileri yönünden başarılı kılıp, onları bir basamak daha yukarıya taşıyan acaba ne olmuştur?
• Anayasa değişikliği sürecinde, anayasa değişikliğinin “sivil darbe eylem planı” niteliğinde olduğu tarafımızca defalarca ifade edilmiştir. Uzlaşmaya dayanmadan ve tamamen siyasi iktidar tarafından kaleme alınan ve siyasi iktidarın sayısal çoğunluğundan hareketle yasama organında kabul edilen bu metin, kapsam olarak genişliğinden de dolayı, içeriğinden bile halk yeterince bilgilendirilmediği için, halkoylamasından da geçmiştir. Aynen 1982 yılında olduğu gibi!!!
• Bizatihi siyasi iktidarın aldığı ve 12 Eylül Anayasası ile çatışan kararı, süreçte anayasa değişikliği teklifi adını almış, bu kararın anayasa ile çatışan bölümleri de, doğal olarak siyasi iktidarın sahip olduğu güçten hareketle, hukuk ve demokrasi kullanılarak anayasa değişikliği adıyla, karşımıza çıkmıştır. Aynen 12 Eylül dönemindeki, Anayasa Düzeni Hakkındaki Yasa gibi. Bu nedenle son Anayasa Değişikliği Hakkındaki Yasa, 12 Eylül’deki o darbe yasasının açık bir izdüşümüdür. Şimdi HSYK için yapılan seçimler ve ortaya çıkan model ise 1981 tarihinde ilk oluşan HSYK’ye darbecilerce öngörülen niteliktedir. Yani bu seçimler sivil darbe eylem planı niteliğinde olan anayasa değişikliğinin, eylem ayağını, diğer bir ifade ile sivil darbe ayağını oluşturmaktadır ve sonuçları da sivil darbedir.
• Yargı içerisinde yapılan bu seçim sonuçlarında bakanlık listesinin yüzde 60 oy oranını yakalaması, anayasa değişikliği sürecindeki tabanın, bir yönüyle süreçte yargı içine taşındığını ve kadrolaşmanın ileri düzeyde gerçekleşmiş olduğu gerçeğini, kesin bir biçimde ortaya koymuştur. Süreçten herkesin çıkaracağı dersler vardır. Korumasız bırakılan, tehdit ve tehlike altında olan, yargının da ötesinde hukuk devletidir.
İçeriği geniş tutulan, her maddesi ayrı oylanmayan değişiklik metni ile insanlık tarihinin ortak mirasından, evrensel hukuktan beslenmesi, hukuk kurallarından esinlenmesi gereken düzenlemeler, aksine iktidarın anlayış ve projelerine göre biçimlendirilmiştir. Sonuçta da halkoylamasına sunulamayacak bir konu olan hukuk devletinin devam edip etmemesi konusu, halkoylamasına sunulmuş, insanlık tarihinin deneyimi görmezden gelinmiştir. Her yönüyle aydınlatılmadığı ve bu konuda gerçekleri görmesi perdelendiği için iradesi dolanılan halkın kararı, iktidarın istediği sivil darbe sürecinin önünü açmıştır.
Şimdi HSYK seçimleriyle ortaya çıkan, daha önce görmeyenlerin ve göremeyenlerin görecekleri, görmek istemeyenlerin de kaçamayacakları sonuç, askeri darbe ve sürecinin yerini, artık otuz yıl sonra bir sivil darbenin ve sivil darbe sürecinin almış olduğudur.
Her türlü darbeye sonuna kadar hayır demek sorumluluğunu taşıyan bir yurttaş olarak ifade etmeliyim ki, erklerin giderek tek elde birleştiği bir sistemde, hukuku dolanan, demokrasiyi kullanan sivil darbelerle mücadele edebilmek çok daha zordur. Temsili demokrasi prensiplerine uygun olarak doğrudan halktan alınması gereken siyasi gücün elde edilebilmesi için, her yönüyle aydınlatılmayan, bilgi kirliliğine boğulan, etki altında tutulan, iradesi dolanılan, seçim barajlarıyla, lider sultalarıyla iradesine ipotek de konulan halka, gerçekler daha fazla anlatılmalı, aktarılarak, yasama ve yürütme organlarında etkinlik kurulabilmeli, bu yetkilerin elde edilebilmesi gerekmektedir. Aksi durumda, ikinci 12 Eylül darbesi, demokrasinin ve hukuk devletinin sonunu getirecektir…
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU