Kadının Gücü…


Kadının Gücü – Gülseren Onanç
Kadınların doğal özellikleri nedeniyle iş dünyasına ve siyasete katabileceği çok şey var. Anlaşmazlıkların çözülmesinden işyerlerinde daha anlayışlı bir hava yaratılmasına kadar… Toplumun bunu fark etmesi dünylada çok şeyi değiştirebilir.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Sayın Gülseren Onanç, KAGİDER, Kadın Girişimciler Derneği Türkiye’de oldukça yeni bir oluşum. aslında kadının iş dünyasındaki varlığı da oldukça yeni. 50 yıl öncesine dönüp baktığımız zaman dünyada önemli pozisyonlarda, kilit mevkiilerde, zaman zaman politikacılar görebiliyoruz, zaman zaman öğretim üyeleri görebiliyoruz , bilim adamları görebiliyoruz, ama çok fazla iş kadını görmüyorduk. Bu iş kadınlarının ortaya çıkması ve önemli görevlere gelmesi nasıl bir gelişmenin sonucu sizce?
GÜLSEREN ONANÇ: Artık kadınların bilincinin bir yere gelip, toplumda eşit olarak var olma talebinin bir yansıması. Bu hem sosyal hayatta, hem ekonomik hayatta artık kadınların eşit bir varoluş biçimini bütün bu gelişmelerden sonra istemesi, talep etmesi sonucunda gelişti. Tabii uluslararası bir boyutu da var ki, insan hakları perspektifinden bakıldığında, dünya üzerinde kadının yaratılan toplam gelirden aldığı pay hâlâ çok düşük, hâlâ %15’ler seviyesinde. Bunun da artık bir uluslararası konu halinde işlenip, dünyada kadının yoksulluğunun ortadan kaldırılması ve bunun bir yolu olarak da kadının girişimciliğe ve kadının iş gücüne daha fazla katılması da uluslararası bir politika olarak gelişmeye başladı. CEDAW Anlaşması Birleşmiş Milletler tarafından oluşturuldu. Şu anda, biz de dahil 180 ülke bunun bir parçası.
Bu anlaşma ile ülkelerde artık kadınlara eşit fırsat verilmesi ve kadının da her alanda, hem ekonomik alanda, hem siyasi alanda, hem toplumsal alanda, kendini ifade edebiliyor olması, var ediyor olması için bir altyapı oluştu. Aslında bu böyle bir talebin sonucunda gerçekleşti. Bu aynı zamanda tabii, rol model olarak daha çok kadın eğitimli olarak iş gücüne katılıp, daha üst düzey pozisyonlarda yer aldıkça, kadının bir iş hayatına neler katabileceği, nasıl farklılıklar getirebileceği, etkinliği ortaya çıktıkça, kadının da yönetimde yer alabileceği olgusu yaygınlaştı. Daha çok rol modelimiz oldu. Böylelikle daha çok kadın onlara öykünerek iş yaşamına girdi. Daha çok şirket kadının potansiyelinden yararlanmayı kendisine bir hedef olarak gördü, ki bu sonuçta karlılık olarak şirketlere geri döndü. Böylelikle ikisini de, hem kadınların talebini, hem de şirketlerin talebini destekleyen ülkelerin yönetimlerinin de buna destek vermesi ile ve bunun için anlaşmalar, altyapılar, mekanizmalar oluşturması sayesinde dünyada bir kadın güçlenmesi görüyoruz her alanda.
Ama bu olması gerekenin henüz çok uzağında. Bunun için halen teşvik mekanizmaları devletler tarafından uygulanılsın isteniyor. Örneğin, Avrupa Birliği bunun için hedefler koyuyor kendine. Avrupa Birliği’nin 2020 hedefleri arasında kadının toplumsal olarak eşit varoluşu da var. Artık uluslararası toplulukların kadını kazanmanın ekonomiye, sosyal hayata, politikaya ne kadar faydalı olacağını da farkına varıp, bu yönde politika ve destek mekanizmaları uygulamasıyla gelişiyor, gelişecek. Önümüzdeki 10 yıl içersinde, ben kadınların son 10 yıla oranla çok daha hızlı bir şekilde, eksponansiyel bir şekilde artacağını, sesini duyuracağını, etkin olacağını düşünüyorum.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Tabii çok önemli bu dediğiniz ama, bu son sözünü ettiğiniz gelişmeler daha çok göreceli olarak gelişmiş ülkelerde tanık olduğumuz bir şey. Dünyanın büyük bir kısmında dünya nüfusunun % 50’sini oluşturan kadınların ekonominin bile içine girmediği durumların çok yaygın olduğunu biliyoruz. Yani bunun bir tarafında o ayağın da olması gerekmiyor mu? Kadının ekonomiye katılması, kadının evden çıkması, kadının ev işleri ve çocuk bakımı dışında, ciddi ekonomik değer yaratan bir kişi haline gelmesi gerekmiyor mu sizin bu dediğinizin olması için önce?
GÜLSEREN ONANÇ: Kesinlikle gerekiyor, ama bunun olması için sadece kadının kendi talebi yeterli değil. Buna yönelik politikaların geliştirilmesi, destek mekanizmalarının geliştirilmesi, bir pozitif ayrımcılığın, tırnak içinde söylüyorum bunu, geliştirilmesi gerekiyor ki, bu söylediğiniz, özellikle ekonomiye katma değer yaratma gücü olmayan kadınlar dönüşsün. Ekonomiye katma değer yaratma, hele bizim gibi artık gelişmiş ekonomilerde katma değer üretmek, belirli bir yetkinlik gerektiyor, belirli bir eğitim gerektiriyor. Bunu yapmak da o kadar kolay değil. Bir eğitime ihtiyaç var. Hatta belirli bir seviyenin üstünden eğitime ihtiyaç var. Onun da üzerine yine bu eğitimi iş gücünde kullanmaya gerekli olan bir başka yönetimsel beceriye ihtiyaç var. Bütün bunlar belirli kaynakların  bu doğrultuda harcanması, desteklenmesiyle ilgili. Bu da örneğin bir devlet politikası olarak bakıldığında, eğitimden tutun, eğitimde hangi kollarda kadınların eğitileceğinden, eğitim sonrası, okul sonrası onları iş yaşamına katma ve daha sonra da örneğin çocuk bakım hizmetlerinin üzerinden alınması gibi destek mekanizmalarında olması gerekiyor ki, bu geleneksel bakış açısından kurtulalım, kadını güçlendirelim, üstündeki görevleri bir şekilde paylaşalım ve kadını erkekle eşit seviyeye getirebilelim, ki o da katabileceği katma değeri katabilsin.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Peki bu noktada, tabii son birkaç yüzyıldır demeyeceğim, birkaç bin yıldır yeryüzünde hüküm süren erkek hakimiyeti kadınların iş dünyasında, siyasette, sosyal hayatta tırmanışını nasıl karşılıyor? Çoğunlukla, “buyrun rica ederim, sizi şöyle alalım” mı diyorlar,yoksa ciddi bir muhalefet de beraberinde geliyor mu, sizin izleniminiz ne?
GÜLSEREN ONANÇ: Evet. Evet. Aslında ikisini birlikte görüyoruz. Gerçek devlet adamları, gerçek liderler politika yaparken, bu süreçleri politik hayatı içerisinde ele alırken bunun olması gerektiğine inanıyorlar. Ama bizim gördüğümüz en büyük eksiklik, evet, her ne kadar bunun olması gerektiğine inansalar da, bunu içselleştirip, bunun gerçek yaşamda oluşmasını gerçekleştirmek için bambaşka bir düşünce değişimine, düşünce devrimine ihtiyaç duyuluyor. Genelde gördüğümüz şey, evet kadının bireysel haklarının, toplumsal eşitliğinin sağlanması gerektiğine inanıyor, gerek özel şirket yöneticisi, gerek siyasi iktidar veya yönetici. Ama bu ne zaman ki gerçek hayata dönüşüyor, yani şirket içerisinde çalışan kişi sayısı oranına geliyor, bir kadını bir erkeğin yerine seçmeye geliyor, o zaman bunun bir başka içselleştirmenin, bir başka düşünsel devrimin, düşünsel değişimin de yaşanması gerektiğini görüyoruz.
Bu, muhafazakar toplumlarda kadının rolünün daha çok evde olduğu toplumlarda daha az gelişiyor. Daha liberal toplumlarda ise daha hızlı gelişiyor. Ben kadının toplum içindeki gelişmişliğini o ülkenin gelişmişliği ile veya şirket içindeki durumu o şirketin gelişmişliği ile birebir orantılı görüyorum. Bunu fark eden erkek yöneticiler şirket gelişmişliğine katkıda bulunmak adına bunu savunuyor, arkasında duruyor. Ama fark edemeyen ve hâlâ muhafazakar, geleneksel yönetim biçiminde kalanlar, hâlâ bunu teoride savunsalar, düşünseler de bu eşitliği pratikte hayata geçirmekte biraz zorlanıyorlar.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Tabii burada kadının ekonomiye katılması kadar siyasete katılması da önemli diye düşünüyorum. Gerçi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kadının siyasi haklarının tanınması, seçme seçilme haklarının tanınması gibi çok önemli bir takım gelişmeler yaşadık. Ama kadının siyasette ortaya çıkıp belli yerlere gelmeye başlaması bayağı fotoğrafı değiştiriyor değil mi?
GÜLSEREN ONANÇ: Kesinlikle. Artık yaşadığımız dünyanın problemleri, çevre probleminden, su problemine, yaratılan kaynağın bölüşümüne kadar o kadar kompleks ki, bu kompleksliği çözmek için kadının duyarlılığına, kadının o kompleks konuları çözme yeteneğine ihtiyacımız var. Yani politikada eskisinden çok daha “soft” diyeceğimiz konular var. Artık yani sadece ülkelerarası ilişkiler değil, dünyamızın tümünü ilgilendiren çok kompleks konuları var artık dünyanın. Bu konulara ancak kadının politikada aktif yer alması ile çözüm bulunabilir. Bu sadece eşit bir temsil ihtiyacı değildir, ki o da vardır. Dünya nüfüsunun % 50’si ,Türkiye nüfusunun %50’si olan kadın, aynı zamanda aynı oranda, en azından yakın oranlarda temsil edilmek de ister. Bu demokrasinin de bir gereğidir. Bundan da öte ben şunu görüyorum ki, siyasetin çözmesi gereken konular, mesela şu an ülkemizde önemli olan etnik konular, bir Güneydoğu, bir Kürt sorunumuz var. Mesela bunun gibi bir kompleks işin içinde kadının çok aktif rol oynamasının, kadının dilinin kullanılmasının çok aktif rol oynayacağını, o bölgedeki kadınımızın iş gücüne katılımının o bölge barış için önemli olacağını ve kadının orada çok etkin rol oynayıp, problem için de çözüm yaratabileceğini düşünüyorum. Ben kadının uzlaşmacı dilinin, kendi annelik yaklaşımından gelen bağışlayıcı, uzlaşmacı, daha geniş bakan insancıl dilinin, politikaya çok katkı sağlayacağına da inanıyorum.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Kadının siyasete katabileceklerini, hele çatışmalı olaylarda katabileceklerini çok güzel özetlediniz de, iş dünyasına kadının katabileceği ne sizce?
GÜLSEREN ONANÇ: Bu sadece benim fikrim değil. bunu da Dünya Bankası ile yaptığımız bir proje, Dünya Bankası’nın yaptığı araştırmalarla söyleyeceğim. Şu anda uluslararası bir çok şirket kendi içlerinde bir “diversity” (çeşitlilik) programı uyguluyorlar. Diversity’de yapmak istedikleri şey, daha yaratıcı, daha çözüm üreten gruplar oluştururken kadınların bu özelliklerini bu gruplar içerisinde, yönetim grupları içerisinde alabilmek ve bu diversity programlarını, farklılık, çeşitlilik programlarını kadınları, kadınları ve azınlıkları da içersine katarak yapan şirketlerin başarısından konuşuyoruz şu anda. Uluslararası şirketler bunlar. Coca Cola, Unilever, Vodafone, bu programları uygulayan şirketler. Bunlar gözlemliyor ki, kadını yönetim içerisinde aktif olarak kullanmanın sonuçta, karlılıkta direkt bir etkisi var. Çünkü kadın bu çözüm süreçlerinde daha yaratıcı, gruplar içerisinde kendine özgü bir bakış açısı getiren ve grupları iyi yönetip yönlendiren bir katma değer sağlıyor. Bunu görünce şirketler daha çok kadını şirket yönetimine almaya başladılar. Biz de KAGİDER olarak bu programı uygulayan şirketlere “Kadın Dostu” sertifikasını vermeyi düşünüyoruz. Şu anda Dünya Bankası ile beraber üzerinde çalıştığımız bir proje bu. Dünya bankası bunu Meksika’da, Arjantin’de ve Mısır’da uyguladı. Biz dördüncü ülkeyiz. Burada da bu ülkelerin, bu şirketlerin, bu kadın dostu şirketlerin nasıl bir süreçten geçerek, bu kadınları kendi içlerine ve yönetim kademesine kazandırdıklarına bakacağız, daha sonra da onları ödüllendireceğiz.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Peki kadınlar iş dünyasında başarılı oluyorlar, siyasette yavaş yavaş basamakları tırmanıyorlar. Öte yandan kadınların doğadan gelen çok önemli bir takım işlevleri var, annelik gibi, çocuklarına sahip çıkmak gibi. Belki günümüzde bu anlayış biraz gevşese de aileyi birarada tutma, bütün aileyi toparlama, eşi, çocukları, evi, her bir şeyi bir genel koordinatör gibi, iş hayatındaki genel koordinatör gibi düzenleme gibi bir işlevi var. Bu işlevinden kopmasına mı yol açacak acaba sonunda. Bu da toplumda bir takım ruhsal dengesizliklere, eksikliklere yol açabilir mi?
GÜLSEREN ONANÇ: Ben sizin bu genel koordinatör tanımınızı beğendim doğrusu çünkü kadın..
NURİ ÇOLAKOĞLU: Ailenin CEO’su kadın..
GÜLSEREN ONANÇ: Evet. CEO da kendisi her işi yapmaz zaten. CEO kendi katma değerini nerde olacağını bilir ve gerekli yer ve zamanda onu yapıp, diğerlerini birine delege eder. Şimdi bir kadının sadece işi çocuk bakmak olduğu zaman, diğer işleri yerine getiremez, sadece işi çalışmak olduğu zaman da diğerlerini yerine getiremez. Eğer bir kadın CEO ise sizin dediğiniz gibi, zaten kimden hangi desteği, ne zaman, ne kadar alacağını bilip, hayatı idare etmeyi kadın zaten çok da iyi becerir. Yani üç çocuk doğurup da hala iş yaşamında gayet aktif olan, çok becerikli kadınlarımız fazlasıyla var. Bu biri ya da ötekisinin seçimi değildir aslında. Yeter ki biz kadına o hayatı yönetebileceği değişkenleri sağlayabilelim. Yani çocuğu varsa, o çocuğun bakım hizmetlerini belirli bir aydan sonra sağlayabilecek bir altyapıyı verebilirsek, kadın onu çok kolay idare eder.
NURİ ÇOLAKOĞLU: İleriye doğru baktığınızda, önümüzdeki 10 yıl, 20 yıl sonra iş dünyasında, siyasette kadını nerelerde görüyorsunuz?
GÜLSEREN ONANÇ: Ben önümüzdeki 10 yılı kesinlikle kadınların yükseliş yılları olarak görüyorum. İş yaşamında daha aktif rol alacaklar. Bizim görmediğimiz genellikle üst düzeyde, yani yönetim kurulu seviyesi, CEO seviyesinde pek kadın görmüyoruz. Orta kademelerde daha çok görüyoruz, Türkiye’deki profesyonel yaşantıya baktığımızda. Bizim durumumuz bile bir sürü ülkeye, Avrupa’daki bir sürü ülkeye nazaran çok daha iyidir. Örneğin Almanya’ya nazaran çok daha iyidir. Bizde yönetim kurullarında %15 oranında kadın vardır. İşte Suzan (Sabancı Dinçer) Hanım, Serpil (Timuray) Hanım bunların örnekleridir aslında. Ama yine de yeterli değildir. Ben inanıyorum ki, önümüzdeki 10 yıl kadınların üst düzeyde de daha çok rol alacağı bir 10 yıl olacak. Bu da aslında şirketleri sevindirmeli diye düşünüyorum. Çünkü yönetimlerini bir kadına devrettiklerinde, bunu erkek daha iyi yapamaz demiyorum, ama en az onlar kadar iyi seçilirlerse şirketleri onlardan bile iyi yöneteceklerine de inanıyorum.
Siyasette de, dediğim gibi, bunu çok önemli buluyorum. Özellikle geçtiğimiz bir referandum var Türkiye’de biliyorsunuz, bu referandumun kabul edilen maddelerinden bir tanesi kadına yönelik pozitif ayrımcılığın destekleneceği yönünde. Bu bir üst maddeydi. Biz mesela bu üst maddenin artık partiler kanununu da değiştirerek, kadına partinin içerisinde belirli bir oran, adına kota dersiniz veya demezsiniz, belirli bir oranda kadınların aday gösterileceği umuyorum. Parlamentoda bu oran minumum %30 olmalıdır diye düşünüyorum. Böyle olduğu zaman, demin sözünü ettiğim Türkiye’nin problemlerinin, ki Türkiyenin çok önemli problemleri var, örneğin Kürt problemi gibi, bunların daha hızlı çözüleceğine inanıyorum. Eğer bu kompleks dünya konularına kadının duyarlılığıyla yaklaşabilirsek daha kolay çözebiliriz diye inanıyorum.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Sizin tabii bir yanınız daha var. Sivil toplum kuruluşlarının önemli örgütleyicilerinden birisiniz, üstelik toplumun bu tür örgütlerin oldukça uzağında kalmış bir kesimi için… Sivil toplum örgütleri önümüzdeki dönemde nasıl bir görev üstlenecek?
GÜLSEREN ONANÇ: Ben demokrasinin toplumu yönetmek açısından çok önemli bir aracının sivil toplum olduğunu düşünüyorum. Çünkü demokrasi yoluyla bizi temsil etmesi için yolladığımız temsilciler, yani milletvekilleri belirli bir oranda problemi çözebilmeye çalışsa da tam temsiliyeti sağlayamadıklarını düşünüyorum. Özellikle farklı konularda farklı baskı gruplarına ihtiyaç var. Sivil toplum örgütlerini burada demokrasinin daha iyi işlemesi için çok önemli buluyorum. Ben önümüzdeki 10 yılda sivil toplumların ülkelerin yönetişiminde etkin bir rol oynayacağına, ülke yönetimine sadece siyasilere bırakmayacaklarına, aktif rol alıp siyaset üzerine bir baskı kurup, demokrasinin gerçekten halkın taleplerini, halkın sorunlarını siyasete yansıtacaklarını düşünüyorum. Siyaset ile birlikte sorunlara çözüm aranması yolunda sivil toplumun önemli rol oynayacağına inanıyorum ki, bu da gelecek için iyi bir haber.
NURİ ÇOLAKOĞLU: Belki de yeni bir yönetişim modeli veya yönetim yöntemi yaratacak sivil toplumlar…
GÜLSEREN ONANÇ: Yaratmak durumunda, yaratmak zorunda. Demokrasinin gidişatını, mesela kuvvetler ayrılığı ilkesini bir yere doğru götürebilir. Mutlaka başka bir denge unsurunun ortaya çıkması gerekebilir ki, bu denge unsuru bence sivil toplum olacaktır, olmalıdır. Örgütlü, özgür yani sivil toplumun da tam tarifini yapmak lazım. Sivil toplum, ilgi grubu demek değildir sadece. Bir grubun önceliklerini ve taleplerini savunan değil, genel olarak toplumun iyiliği için çalışan ve bu yönde özgür, bağımsız kalabilen örgütlerdir bunlar. Bu örgütlenmelerin demokrasinin önümüzdeki dönemde ihtiyacı olan yapılanmalar olduğunu düşünüyorum.
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU