Kurumsal Eğitim…


 
Yazar Doğan KUBAN
Yer Cumhuriyet
Tarih 15 Nisan 2011

eğitimEğitimi Kurumsallaştırmak…

Her tarih dönemi, bilinçlendirdiği oranda, bilginin sahipliğini üstlenir. Türkiye’nin eğitimi Cumhuriyetin büyük atılımlarıyla kurumlaşmıştır. Kurumlaşma kurumların adı ve işlevi ile kurulmasıdır, fakat kurumsallaşma değildir.

İlkel toplumlardaki büyücüler ve şamanlardan başlayarak rahiplere, hocalara, bilge insanlara, bilginlere ve sonunda devlet yönetenlere bilginin elde edilmesini kurumsallaştırması sorumluluğu düşer. Bu sonuncular, çağımızda, sahip oldukları bilginin niteliğine göre, uzman bildiklerine bilgi yönetimini teslim eder. Bilgiye gerçekten saygı duyanlar bilginler katında hürmet görür. Öyle oldukları kabul edilemeyenler sadece siyasetçiler katında itibarlı olabilir.

Bilginin dini içerikten ayrılmadığı çağların doğal özelliği güçlü savaşçı liderlerin, sultanların yanında din adamlarının varlığıdır. Bugün geri kalmış toplumların da özelliği buna yakındır. Fakat uzmanlaşma çağında bilinçli siyaset adamları ülkenin sahip olduğu bilgi potansiyelini en iyi şekilde kullanacak kadrolarla çalışırlar. Dünyada hiçbir ülke politika sarmalından kurtulamadığı için, bu mekanizma iyi çalışmaz. Fakat büyük devlet adamlarının, hatta büyük işletmelerin başarıları birlikte çalıştıkları büyük uzmanlarla belirlenir.

Bu bağlamda Yunan ve Roma antikitesinin ilginç bir özelliği vardı: Yunan filozofu ve devlet adamı ne rahipti, ne de devlet idarecisi.Aristo, Heraklitos, Arşimet, Hipokrat din adamı değildi. Eski Çin kültürü, bu uygulamaya yaklaşmış tek örnektir.

Oysa Mezopotamya’da, Mısır’da, Hint’te, Hıristiyan Avrupa’da ve genelde İslamda düşünür ve din adamı örtüşmüştür. Burada İslamın da iyi bir örnek oluşturduğu hatırlanmalıdır. İslamın felsefe ve bilimde yaratıcı olduğu dönemde, Farabi, İbni Sina, El Harezmi, El Kindi, İbni el Heysem’in molla ve şeyh olmadıkları dönemdir.

Avrupa’nın dünya egemeni oluşunun pek çok nedeni olsa da, bağımsız düşünür ve bağımsız bilim adamı bu egemenliğin temelidir. Bilgi dinin kucağında yattıkça bilim gelişmedi. Avrupa’da bilimin gelişmesi 17. yüzyılda akademiler ve bağımsız bilim adamları yetiştiği zaman güçlendi. Galileo ya da Newton rahip sınıfı içinde yetişmedi. Osmanlı’da medrese dışında okul olmadığı için Fatih’in hocası Sinan Paşa gibi âlimler, kelleyi kurtarmak için, ‘Kuran karşısında akıl durur’ diyecek kadar bilinçliydiler. Ama bilim de gelişmedi.

Avrupa Aydınlanması’nın eski Yunan’a ya da onu bir ölçüde sürdüren Roma’ya referans vermesi özgür düşüncenin, din dışındaki en büyük örneğinin antikçağda olmasındandır. Onun için filozof olmadıkları halde Fransız Aydınlanmacıları kendilerine filozof (bilgi seven) dedi. Medresenin böyle bir amacı olmadığı için sadece din bilimi üzerinde uzmanlaştı.

OSMANLI KÜLTÜRÜNDE POZİTİF BİLİM

Bilim tarihçilerimiz Osmanlı kültüründe pozitif bilim aradıkları zaman zorlanıyorlar. Dünya bilim tarihinde tek bir Türk bilim adamı yok. Şakayik-i Numaniye’de sadece mollalar var. Nedense, Fatih’in toplarından bu yana her şeyi dışarıdan almamıza karşın, Osmanlı’yı Avrupa’nın karşısına koyup doğruyu söylemekte zorlanıyoruz.

Osmanlı ve İslam âlemi, Hint ve Çin neden sömürge oldular? Amerikan borusu neden hâlâ ötüyor? Bilim üretmeyen toplumlar, köleliğe ve parçalanmaya yüz tuttukları zaman, 19. yüzyılda treni kaçıracaklarını anlayınca, Avrupa bilim ve teknolojisini ithal ve kopya etmeye başladı. Bu bağlamda Rusya ne yapmış, Japonya ne yapmış, Osmanlı ne yapmış? Bunlar kitaplarda yazılı. Merak edenlerin kolayca öğrenecekleri bilgiler. Peki Türklere kendi bilimsel geçmişlerini doğru öğretiyor muyuz?

Toplum bilgi talep etmediği zaman bilgi gelişemez. Kurumların verimli olmaları zaman içinde kurumlaşmalarına, yani yüksek düzeyde üretim yapmalarına bağlıdır. Bunun standartlarını politikacılar değil, bilimsel ve teknik üretimin dünya yüzündeki düzeyi saptar. Onun için birçok Avrupa devletinin nüfusundan daha çok öğrencimiz olduğu halde öğretim standardı yükselemiyor. Türkiye politikacıları 30 yıldır üniversite açmakla şirket açmak işini karıştırdı.

Bizimkilerin deli dediği Büyük Petro’nun yaptıklarını biz bugüne kadar yapamamışız. Yeniçeri ve medreseye karşı çıkan 2. Osman’ı yirmi iki yaşında öldürdüler. 3. Selim’i de öldürdüler.

İmparatorluk Balkanlar’da, Kırım’da eriyince askeri okullarda eğitim reformları başladı. Fakat bu çabalar Rusların Yeşilköy’e, Napolyon’un Mısır’ı işgaline, Mısır valisinin Osmanlı ordusunu yenmesine, İngilizlerin Kıbrıs’ı almasına, doğu vilayetlerini Rusların işgal etmesine, hatta Bulgarların bile Çatalca’ya gelmesine engel olamadı.

Osmanlı dönemi eğitimi yetersiz rüşdiye ve idadiler, yarım yüzyılda ancak çalışabilen bir tek üniversite ve 1918’de, %90’ı okumamış bir toplumla sona erdi. Kuşkusuz geçmişi hor görmek anlamsızdır. Müslüman toplumların kültür yapısı daha fazlasına olanak vermiyordu. Fakat boyutlarını doğru bilmek de önemlidir.

CUMHURİYET İNTERMEZZOSU

1923’den sonra Türk toplumunun eğitiminde bir Cumhuriyet intermezzosu var. Cumhuriyetin 20 yılda kurduğu eğitim örgütlenmesi olağanüstüdür. Buna İslam dünyasının hiçbir ülkesinde bugün de ulaşılamamıştır. O ilk hız, günümüzde bile gücünü göstermektedir.

Ama içini boşalttılar. Kurumlaşma hızına kurumsallaşma hızı yetişemedi. 1980’den sonra Atatürkçü (!) generaller YÖK denilen politize olmuş bir bilimsel fetva kurumu kurdular. Böylece özgün yüksek öğretimi baltaladılar. Bugün üniversite, politika onaylı çalışıyor.

Her şeyin teknolojiye dayandığı günümüzde enerji krizi, iklim krizi ve açlık krizi dünyayı düşündüren boyutlara ulaşınca dünya var gücüyle alternatif enerji üretimini arttırmaya yöneldi. Büyük sanayi ülkeleri, geleceğin olumsuzluklarına ancak bilimsel araştırma ile bulunacak çözümler üretmeye çalışıyor. Türkiye’nin geleceğe nasıl hazırlandığını ise YÖK’ten öğreniyoruz. Bu bilimsel fetva kurumu, imam olmayan kadınlardan matematikçi ve mühendis yetişeceğini düşünüyor olmalı. Bu hay huy içinde alternatif enerjinin üretimini örgütleyemedik.

Tartışmaların uzaması kurumlaşamamaktan ve uzmanlaşamamış bir bürokrasiden kaynaklanıyor. Aslında bu durum Türkiye’nin geri kalmışlığını kanıtlamaya yeter bir olgudur.

Sayın okuyucular,

Öğretimin ve bilimsel araştırmanın doğru amaçlara yönlendirilmesine hükümetler değil, onların seçtikleri bilim adamları karar verir. Gazeteler pek çok yalan arasında bazen doğru haber vermek zorunda oldukları için Türkiye’nin İsrail’den pilotsuz uçak aldığını öğreniyoruz. Büyük tarım ülkesi Türkiye eski buğdayımıza göre iki kat az verimli Macar buğdayı tohumunu da İsrail’den alıyor.

İsrail İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş, 5.5 milyonluk bir ülke. Biz ise büyük bir imparatorluktan kalan, sayısal olarak İsrail’den on dört kat büyük bir ülkeyiz. İsrail bizim gibi dindar.

Bizde eksik olan nedir? Cahil mi çok, aptal mı çok, yoksa yeni bir insan türü mü yetiştirdik?

İsrail’in çölünde adam başına gelir Türkiye’nin iki buçuk katı. Bu kurumsallaşamamanın bedelidir.

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU