Referandum harita
– Değerlendirme -I-
Toplam seçmenin sadece yüzde 41.8’i anayasa değişikliğine “Evet” demiştir. Tüm seçmenin yüzde 31’i ise “Hayır” oyu vermiştir. Böylece toplam oylama sonuçlarına göre büyük çoğunluğun üzerinde uzlaştığı ya da kabul ettiği bir anayasa değişikliği yapılamadığı gerçeği ortaya çıkmıştır…
Dr. Alev COŞKUN
12 Eylül Pazar günü yapılan referandumun üzerinden on gün geçti. Artık daha akılcı ve duygulardan uzak değerlendirmeler yapabiliriz.
Öncelikle, bizim 12 Eyül’de yaptığımız oylamanın bütün dünyada genel kabul gören bir referandum, bir halkoylaması olmadığını hemen belirtmeliyiz.
Halkoylaması, demokratik sistemlerde, halkın siyasal tercihlerinin ortaya çıkmasını, giderek halkın yasama sürecine katılmasını sağlar. Bu yönü ile kuşkusuz doğrudan demokrasiye özgü bir kurum ve siyasal mekanizmadır. Halkoylaması somut, açık ve net olmalıdır. Oysa, 12 Eylül’de Türkiye’de yapılan halkoylaması, anayasanın birbiriyle ilişkisi olmayan 26 maddesinin halkın oyuna sunulmasıydı.
Anayasalar bir uzlaşma sonucu yasama organından geçer; halkoyuna sunulan paket herhangi bir uzlaşma zemini yaratmadan AKP’nin Meclis’teki çoğunluğuna dayanılarak çıkarıldı ve birbiriyle uyumlu olmayan maddelerden oluşan paket halkoylamasına sunuldu. Bu nedenle anayasa ve siyaset bilimi kitaplarına bu halkoylaması bu sakat yönü ile geçecektir.
Belki de işte bu nedenle halkoylamasından önce Erdoğan bu paket için, bir hap yapıp halka sunacağız, diyerek bu karışıklığı itiraf etmişti.
Orantısız güç kavramı ve uygulaması bu halkoylamasında tam anlamıyla gerçekleşti. Şöyle ki:
• İktidar partisi devletin bütün olanaklarını seferber etti ve Başbakan Erdoğan bu olanakları sonuna kadar kullandı. Mitinglere devletin olanaklarıyla gitti; mitingler, o ilde bir açılış yapıyor bahanesiyle (TOKİ, belediye vs.) devlet kurumlarına düzenletildi.
• AKP, inanılmaz derecede büyük paralarla halkoylamasına katıldı. Sadece büyük kentler değil, bütün Türkiye’deki “billboard”ları kiraladı, gazetelere günlerce boy-boy ilanlar verdi. Büyük kentlerde, özellikle varoşlarda her köşeye AKP propaganda masalarını koydu. Haklı olarak ana muhalefet partisi başkanı Sayın Kılıçdaroğlu “Bu değirmenin suyu nereden geliyor” diye sormak gereğini duydu.
• Bu olanaklara ilave olarak devlet televizyonu TRT ve diğer TV’lerin hemen hepsi AKP ve yandaşları tarafından kullanıldı, adeta işgal edildi. Bütün Türkiye’de baskıcı bir biçimde “Evet” kampanyası yürütüldü. Karşıt fikre olanak sağlanmadı.
• Bütün bu durumlara ilave olarak, hiçbir demokratik ülkede görülmeyecek bir biçimde Başbakan Erdoğan açıkça maddi ve manevi baskı yöntemleri uyguladı. İşte birkaç örnek:
• Sivil toplum örgütlerini “Evet” demeleri için zorladı; “Taraf olmazsanız, bertaraf olursunuz” diyerek tehdit etti.
• Bu yetmiyormuş gibi, “Hayır” oyu verecek olanları açık ve net bir biçimde “darbeci” olarak niteledi. Bu tavırlar, Erdoğan’ın demokratik ilkeleri çiğneyen otoriter bir kişilik olarak siyasal tarihe geçmesine vesile olacaktır.
İleride bugünlerin siyasi tarihini yazacak yansız bilim adamları tarafından Erdoğan özellikle bu iki “antidemokratik” tavrı nedeniyle olumsuz olarak nitelenecektir.
Halkoylamasının rakamsal sonuçları açısından bakarsak şu noktalar üzerinde durulmalıdır:
• Evet oylarının fazla olacağı tahmin ediliyordu, hatta hemen hemen bütün siyasal yorumcular Evet-Hayır farkının yüzde 2-3 civarında olacağını belirtiyorlardı. Bu nedenle yüzde 58 Evet, ciddi bir başarıdır.
Küçümsenmemeli
Ancak yüzde 42 “Hayır” oyu da hiç küçümsenemez. Hele yukarıda belirtilen “orantısız siyasal güç” gerçeği karşısında, çok önemli ve çok ciddi bir başarıdır.
Halkoylaması bir anayasa değişikliği oylaması olmadı. İster Evet ya da ister Hayır oyu verenlerin yüzde 90, hatta 95’i anayasada yapılan değişikliklerin somut olarak neler olduğunu kavrayamadan oy kullandılar.
Pekiyi, bunda kimin suçu var? Asıl sakatlık birbiriyle ilişkisi olmayan 26 maddeyi bir araya getirip bir paket yapan siyasal iktidarın tutumudur. Halkın, 26 maddenin ayrıntılarını öğrenmesine de olanak tanınmamıştır. Bu maddeler bir hap haline getirilerek halka sunulmuştur.
Bu durumda halk da kendi siyasal düşüncesine göre oy kullanmıştır.
Bu anayasa oylaması “darbe” kavramı etrafında yoğunlaştı: “Darbe anayasası”, “darbeciler”, “darbenin rövanşı” gibi. Üstelik bir de, getirilen pakete “Hayır” oyu verilmesi, sanki darbecileri destekliyormuş gibi bir anlama büründü, oy verenler bu suçlamalarla karşılaştı… Bu da halkoylamasının demokratik ve özgürlükçü bir hava içinde gelişmesini engelledi.
Rakamların dili
Sandık başında yapılan eğilim yoklamalarının sonuçları gazetelerde yayımlandı. Eğitim düzeyi arttıkça “Hayır” oylarının yükseldiği bir siyasal oluşumla karşı karşıya olduğumuz tekrar açığa çıktı.
Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı “kesin olmayan” resmi sonuçlara göre referandumda 52 milyon 51 bin 828 kayıtlı seçmenin 38 milyon 369 bin 253’ü oy kullandı.
Katılım yüzde 73.7. oldu. Bu duruma göre seçmenin yüzde 26.3’ü sandığa gitmedi.
Seçmenlerin 21 milyon 788 bin 911’i “evet”, 15 milyon 854 bin 379’u ise “hayır” yönünde oy kullanırken 725 bin 963 seçmenin oyu, çeşitli sebeplerden dolayı geçersiz sayıldı.
Bu da, sandığa gidenlerin yüzde 1’ini aşıyor. Bu sayıları toplam seçmen açısından ciddi bir analize tabi tutarsak, bu durumda, toplam seçmenin sadece yüzde 41.8’inin anayasa değişikliğine “Evet” dediği ortaya çıkar.
Tüm seçmenin yüzde 31’i ise “Hayır” oyu vermiştir.
Böylece toplam oylama sonuçlarına göre, büyük çoğunluğun üzerinde uzlaştığı ya da kabul ettiği bir anayasa değişikliği yapılamadığı gerçeği ortaya çıkar… Aslında bu rakamları, 2007 yılında yapılan referandum rakamlarıyla karşılaştırmak gerekir.
2007 referandumuna “Evet” diyenler genel seçmenin yüzde 46’sıydı. Şimdi bu oran yüzde 42’ye düş- müştür, dört puan gerilemiştir. 2007’de “Hayır” diyenler yüzde 21 idi, şimdi bu oran yüzde 31’dir, on puan artmıştır.
Yarınki yazımızda bu değerlendirmeyi sürdüreceğiz. Özellikle, hemen hemen tüm gazetelerde yer alan üç renkli haritalar üzerinde duracağız.
Sizlerden Gelen Yorumlar…