‘Benim Üniversitelerim’
Rus ve dünya edebiyatının devlerinden Maksim Gorki (1868 – 1936) üç kitaptan oluşan “Çocukluğum”, “Ekmeğimi Kazanırken” ve “Benim Üniversitelerim” yapıtlarında kendi yaşamöyküsünü anlatır.
Gorki, “Benim Üniversitelerim” isimli yapıtında, gerçek üniversitelerin “yaşamın kendisi” olduğunu öğretir.
Ülkemizde politikacılar, halktan söz ederken “Benim halkım”, memurdan ve işçiden söz ettiklerinde “Benim memurum, benim işçim” ve söz üniversiteden açıldığında da “Benim üniversitem” diyerek onları, “babalarının malı” gibi sahiplenirler.
Bu sahipleniş, 1950’den sonra iktidarı devralan kadroların 1923’te kaldırılan Osmanlı saltanat özleminin dışavurumudur ve aynı zamanda da “laik cumhuriyete karşı” bir “gövde gösterisidir”.
Başvuru kaynaklarında, “Üniversite” adını alan lise üstü yükseköğretim kurumlarının ilkinin, MÖ 387 yılında Atina’da Eflatun (Platon) tarafından kurulan “Akademia” olduğu aktarılmaktadır.
Akademia, MS 529 yılında İmparator Jüstinyen tarafından kapatılıncaya kadar 9 yüzyıl öğretim vermiş.
Ülkemizde 94’ü devlet, 36’sı de vakıf üniversitesi olmak üzere 130 üniversite bulunmaktadır. Bugün üniversitelerin bünyesinde, 603 fakülte, 182 yüksekokul, 292 enstitü ve 486 meslek yüksekokulu eğitim vermektedir.
YÖK yetkilileri 130 üniversitenin yetersizliğine değinerek, Türkiye’de üniversite sayısının en az 200 olması gerekliliğini dile getirmektedir. Ayrıca, “özel” üniversitelere izin verilmesi de savunulmaktadır.
Konunun uzmanları, “üniversiteleri” yeterli eğitim veremeyen kurumlar olarak görmektedir.
Öğretmenlerin ve üniversitelerin bugünkü konumunu, konunun en yetkili uzmanlarından, Cumhuriyet Bilim Teknik yazarı sayın A. M. Celal Şengör, Bilim Teknik dergisinin 9 Nisan 2010 günlü sayısında açıklamaktadır.
“(…) Öğretmen politikamız tamamen müflistir. Öğretmenlerimizi aç bıraktığımız gibi, toplumun en saygın insanları olmaları gereken bu değerli kişilerin saygınlıklarını da devlet eliyle beş paralık etmiş durumdayız.
Bu yetmezmiş gibi, ortaöğretimin değeri artık dershaneler karşısında hemen hemen sıfıra indirilmiştir. Öğrenci amacını, öğrenmek olarak değil bir üniversiteye kapaklanmak olarak idrak etmeye başlamıştır. Ülkesinde gideceği üniversitenin ise adından başka o yüce kavramla hiçbir ilişkisi kalmamıştır. (…) Öğrenci üniversiteye gittikten sonra odaklandığı tek şey diploma, o diplomadan yegâne beklentisi ise bir iştir. Üniversitede edinilebilecek bilgi ve beceri ve bunun toplum yaşamına yapacağı katkı öğrenciyi asla ilgilendirmez olmuştur. İşin kötüsü, öğrencinin ebeveyni de bunları düşünmemekte, düşünememektedir. AKP iktidara geldiğinden beri İlber Hoca gibi birkaç istisna dışında her mevkiyi kendi yandaşlarıyla doldurmuş ve ülkenin iş yapma kapasitesini perişan etmiştir. Öğrencilerimiz bunu görerek, giderek artan bir ümitsizlik içinde okumaktadırlar. Bu da tabii eğitim ve öğretim kalitesini olumsuz etkilemektedir.”
Üniversite ile ilgili görüşlerini kendi adıyla bilinen matematik kuramları ile dünya çapında tanınan, matematikçi Cahit Arf (1910-1997), yıllar önce ülkemizdeki üniversite sayısının 27 (yirmi yedi) olduğu dönemde, Cumhuriyet Pazar dergideki söyleşisinde açıklamıştır:
“Türkiye’de, üniversite adı altında 27 ortaokul açıldı.”ipal…
Sizlerden Gelen Yorumlar…