Din ve Bilim süreci…
CBT’nin 17 Şubat 2001 günkü sayısında “Bilim bilim dedikleri, matematik, fizik ve diğerleri..” başlıklı yazımda “gelin bilimi tartışalım” diyerek “Bilim, bilimsel yöntem, bilimsel çözüm nedir? Yöntem – bilimsel yöntem, yanıt – bilimsel yanıt ayrımı nelerdir? En iyi çözüm her zaman bilimsel çözüm müdür? ” benzeri sorular sormuştum. Üniversite öğrencilerinden gelen birkaçı dışında ne doğrudan tepki aldım, ne de CBT sayfalarında bugüne dek konuyu ele alan bir yazıya rastladım. Doğuş Üniversitesi’nde verdiğim Bilim, Teknoloji ve Toplum dersinde konuyu ayrıntılı tartışmaktayız. Bu yazıda bu tartışmaları CBT okuyucularıyla paylaşmak ve bilimi, bilimsel süreci ve süzgeci ele almakta yarar gördüm. AnaBritanica’da bilim; “nesnel dünyaya ve bu dünyada var olan olgulara ilişkin tarafsız gözlem ve sistematik deneye dayalı zihinsel etkinliklerin ortak adı” olarak tanımlanmakta ve “Bütün bilimlerin amacı genel doğruların ya da temel yasaların bilgisine ulaşmaktır” denmekte. Bu tanımdan yola çıkarak hazırladığımız bir çizelge Şekil’de görülmektedir. Gelin kısaca yukarıdaki bu çizelgeyi açıklayalım ve okuyucunun değerlendirmesine sunalım.
Nesnel dünya ve bu dünyada var olan olgularla ilgili olan bilim problemlerle başlayıp yasa hükmünde genel çözümlere ulaşmayı ve oluşturulacak modellerle öngörü ve kestirim yapabilecek duruma gelmeyi hedefler. Tarihsel gelişim içerisinde probleme genelde üç yaklaşım söz konusu olmuştur; dinsel, felsefik ve bilimsel yaklaşım. M.Ö. III. Yüzyılda Platon ile başlayıp, öğrencisi Aristoteles ile süren dönemlerde bilimi felsefe ve din ile birleştirme çabaları meyvelerini vermiş ve bilim sayesinde dini inançlar zenginleşirken din de bilimin şanını yüceltmiştir. Bilimsel devrim ya da aydınlanma dönemi olarak adlandırılan XVII ve XVII. yüzyıllara dek din ve felsefe kalıbında tutulan bilim, Galileo’lar, Newton’lar, Bernoulli’ler, Faraday’lar, Clausius’larla başlayan ve yakın dönemde Einstein’lar ve Feynman’larla süren dönemlerde din ve felsefe’den ayrı, bağımsız ve özgün bir sürece dönüşmüştür. Bu yazının amacı dinsel ve felsefik çözümlerle ilgilenmek değildir. Biri inanç, diğeri düşünce ekseninde olmak üzere din ve felsefe ayrı konular olarak değerlendirilmektedir. Bilim, bilimsel çalışma, bilimsel süreç ya da bilimsel süzgeç problemin tanımı ile başlar. Problem, birikimlerden, bilgiden, rastlantılardan, meraktan, hayal ederek, uçuk aykırı düşünceler öne sürerek tanımlanabilir. Çıkış noktası ne olursa olsun ancak iyitanımlanabilen problemlerde (bilimsel) çözüme ulaşmak olasıdır. Bilimsel süreç genelde, yoğun gözlem, algılama, hüküm verme, ayrıntılı deney ve testlerden ve bunlar arasındaki gel-git’ler (yanılsamalar)’dan sonra genel çözüme ulaşır, yani yasalaşır. Bu süreçte önce saçmalıklar, bariz hatalar olmak üzere,yanıltmalar ayıklanır, engeller saptanır ve uygulandıkça yetersizlikler ortaya konur. Bu sürecin toplumsallaşması önce araştırma yazıları, toplantılar ve panellerle başlayıp, bilimsel kongrelere bildiri sunma, sempozyumlara katılma, ardından uluslar arası saygın dergilerde makale yayımlama ve sonuçta kitap basmaya dek giden aşamalarla olur. Böylece, iyi tanımlanmış bir problemin çözüm yöntemi, yöntemin doğruluğu, duyarlılığı ve geçerlilik sınırları ortaya çıkar. Yasaların yanılsaması bilimde birkrizdir ve devrim niteliğinde alt üst oluşlara yol açar ve bu problemin tanımına dek her şeyin sil baştan ele alınmasına yol açabilir. Yasa ve yasalarla oluşturulan modeller benzer problemlere, diğer alanlara uygulanabilir. Modeller, koşullar değiştikçe problemin çözümünde ne gibi değişiklikler olabileceğinin öngörülmesinde ve ileriye dönük kestirimler yapılabilmesinde kullanılır. Modelin sağlamlığı ve dolayısıyla kestirimlerin doğruluğu ve güvenirliği şekilde verilen bilimsel süreçte geçtiği aşamalara bağlıdır. Dilerseniz iki örnek tartışma ile yazıyı (şimdilik) noktalayalım. Birincisi, Newton’un kafasına elma düşmesi ile başlayan ve dünyayı sarsacak, bilinen yasayla sonuçlanan süreç; ki insanoğluna aya gitme şansı vermiştir. Diğeri, milyarlarca yıllık geçmişe sahip dünyada son beş yüzyılda, yaklaşık iki yüz ellişer yıl arayla yaşanan iki büyük depremden yola çıkılarak oluşturulan modellerle yapılan kestirimler..
Ne dersiniz, size de ilginç gelmiyor mu?…
Levent Segi / Doğuş Üniversitesi
Sizlerden Gelen Yorumlar…