Tanrı ve Evrim…


Evrim ve inançEvrim nedir, ne değildir? Bu sorulara yanıt vermek için düşünmek yeterlidir. Evrimi anlamak doğayı, evreni, nesneyi, kendini anlamak demektir. Charles Darwin (1809–1882) kendini anlamak için doğayı incelemiş ve doğayı inceledikten sonra bir evrim olgusunun var olduğunu sezinlemiştir. Daha da öteye giderek bunun kanıtlarını bize sunmuştur.
Evrim olgusuna geçmeden önce şu soruyu bir yanıtlayalım. Şöyle diyor biri:
“Ben düşünüp de insanlığa faydası olan bir maymun görmedim. Sizler maymundan geldiğinizi iddia ediyorsunuz. Eğer dediğiniz gibiyse, nasıl düşünebiliyorsunuz, hayret doğrusu.”
Bu geniş ve kapsamlı soru için bu arkadaşa sevgilerimi sunarım. İlk önce şunu söyleyelim. Bugün insan olup da insanlığa faydası olan bir insan göremiyorum. Kuşkusuz buradaki fayda, bireyci fayda değil, toplumsal fayda. Eğer öyle bir şey olsaydı bugün ne varsıllık/yoksulluk ne de bunca yaşanan acılar olurdu. Bu yüzden maymunlar bir şey yapmayarak zaten insanlığa katkıda bulunuyorlar. En azından yakıp yıkmıyorlar, katliam, tecavüz, gasp, hırsızlık yapıp da insanları yok etmiyorlar.
Bizler maymundan gelmiyoruz. En azından şempanzeden gelmiyoruz. Şempanze ile ortak atadan geliyoruz. Evet, maymuna benzer bir atadan geldiğimiz doğru ama bu bizim bugün maymun olduğumuz anlamına gelmiyor. Bu soruyu soran arkadaşın beyninde süreç denen olgu sanırım oluşmamış. Maymunlar ile ortak bir atadan geldik derken evrimleşerek geldik diyoruz. Evrimleşme olgusunu beyinlerinde oluşturamayanlar her süre bu soruyu soracaklardır. Ama bir düşünseler; maymundan gelse idik bugün maymunlar olmazdı. Bunu dahi düşünemeyenler evrim olgusunu hiç mi hiç anlayamazlar. Tut ki maymundan geldik. Şimdi maymun mu oluyoruz yani? Ki Thomas Henry Huxley’in dediği gibi; “bilimi karalayanların (buna sömüren, yalan söyleyen, tecavüz eden, hırsızlık yapan vb. eylemleri de ekleyebiliriz) soyundan gelmektense bir maymun soyundan gelmeyi yeğlerim.” Ancak sorun bu değil, sorun tinsel güçlerin yerini doğanın öz güçlerinin alması sorunudur. Kafasında tinsel düşlere yaşayanlar doğayı her süre aşağılayacaktır. Doğayı özellikle hayvanları aşağılayanlar kendi aşağılıklarını örtmeye çalışanlardır. Düşünen insan için doğadan gelmek onur vericidir. Oysa düş kuranlar için bu duru aşağılatıcı bir durumdur. Çünkü yaşamları boyunca doğanın gücüne karşılık kafalarında tinsel güçler yaratmışlardır. Doğanın gücünü benimsemek demek bu tinsel güçleri yok etmek demektir. Şöyle bir soru var: “Doğa nasıl kendi kendine canlılar yaratır.” Nesneyi inceleyenler göreceklerdir ki, nesne belirli (ısı, sıcaklık, iklim vb.) koşullarda birleşebilmekte (örneğin miller deneyi) ve canlı varlığı yaratmaktadır. Aslında nesnenin kendisi canlıdır. Çünkü enerjisi olan her nesne canlıdır. Konuşamayabilir, duyamayabilir ama nesneler canlıdır ve bunu anlamak için nesneyi inceleyecek bilincin olması ana koşuldur. Bilinci oluşmamış olanlar için ne nesnenin bir anlamı vardır ne de bilimin. Onlar, çıkarları (örneğin öteki yaşam) olan düşlere yönelirler. Doğru ya; faydası yoksa neden doğayla ilgilensinler ki. Fayda ve çiftleşmek; sanırım bütün mesele bu.
Maymundan gelmek ile düşünmek arasında bir bağlantı kuramıyorum. Biz evrimleştik ve (bugün için) düşünemesek de düş kuran bir canlıya dönüşebildik. Evrim düşünce ile kavranılabilir. Nesneyi (araç değerleri) biriktirenlerin ne düşünebilmesi, ne de evrim olgusunu anlayabilmesi olanaksızdır.
Evrim olgusunu anlamak için doğayı kavrayacak bir usa gereksinim vardır. Kuşkusuz birkaç yılda milyarlarca yıllık bir süreci anlamak olanaklı değildir. Ancak, özünde değişim olan bireyin evrimi algılaması geç olmayacaktır. Benim üzerinde duracağım konu, “Evrimin düşünen ve düşünemeyenler açısından önemi nedir?” sorusuna yanıt aramaktır.
Evrimin nasıl gelişip nasıl bir yol izlediği bilim insanlarınca araştırılmaktadır. Bilinci oluşmamış bireyciler için böyle bir araştırmanın gereği yoktur. Çünkü onlara göre evrim olgusunu düşlemek dahi çıkara (tanrıya) karşı gelmektir. Evrim olgusunu benimsemek çıkarlara ters düşmektedir. Kişinin evrim olgusunu benimsemesi demek kendi yaşamına son vermesi demektir. Çünkü kişi öldükten sonra da yaşayacağına inanmaktadır. Bu yaşam, yok olama ile sonuçlanmıyor, yalnızca öteki yaşam için bir ön hazırlık olarak sayılıyor. Kişi bu yaşamda mal, mülk, para, çıkar, yalan, iki yüzlülük gibi araç ve davranış değerlerinin arkasında koşarak öteki yaşama hazırlanıyor. Öteki yaşam düşü, kişinin bu yaşamda her türlü olumsuzluğu yapmasına ön ayak olmaktadır. Öteki yaşam ve birlikteliğinde tanrının var olması “kişiyi bu yaşamda doğru yola itmektedir” sözü tümden yalandır. Çünkü doğru yol dedikleri şeyin kendisi yanlıştır. Yani öteki yaşam ve onun teminatı olan tanrı var diye, kişinin yöneldiği olgular; (örneğin ibadet) kökünden topluma aykırı bir durum oluşturmaktadır. Binlerce yıl önce tarım ile uğraşan köylüler, iş gücünden kaçmak için bir yol buldular. Bu yol din adamı olmaktan geçmekteydi. Din adamı olursan tapınakta oturur, güneşin anlında çalışmaktan, sabahtan akşama dek tarlada çalışıp yorulmaktan kurtulursun. O dönemden kalma bu gelenek bugün de sürdürülmektedir. Emekten kaçıp kolay ve rahat yaşam sürmenin yolu dinden geçmektedir. (Herkes din adamı olamayacağından, ötekileri için rahat yaşam öteki yaşama kaydırılmıştır) İbadet, toplumsal bir olay değil; kişinin kendi çıkarlarının karşılanması için yürüttüğü bir eylemdir. Ki, kişi ibadet ile kendine daha çok rahat yaşam daha çok mal/mülk daha çok haz istemekte ve bundan dolayı var olan paylaşım dengesinin kendi yararına bozmaya çalışmaktadır.
İnsan, evrimi benimseyerek rahat yaşam olanaklarından ve mala/mülke kavuşma olasılığından uzaklaşmaktadır. Çünkü var olan çevre din ve dinli yöndedir. Burada ana konu evrimi benimsemekten çok çevreyi benimseme konusudur. Eğer çevre, evrim olgusundan yana eğilim gösteriyorsa çıkarcılar da çıkarları için evrim olgusundan yana gözükebilmektedirler. Evrimden öte sürünün benimsenmesi durumu vardır. Ancak evrimi benimseyerek mal/mülk edinme şansı olmadığından; çıkarcıların evrimi benimsemesi de olanaksızlaşmaktadır. Çünkü para evrimcilerde değil, dinlilerdedir.
Evrim kanıtlansa bile çıkarcıların çıkarları ile çatıştıkça bunu benimsemeleri olanaksızdır. Çünkü bireyci çıkarcıların doğruları çıkar çerçevesinin içindedir. Bireycilerin çıkarlarına uygun her şey doğru, çıkarına uymayan her şey yanlıştır.
Bu yüzden;
Evrimi benimsemek demek, dindeki bilginin yanlış/yalan/uydurma olması demektir.
Evrimi benimsemek demek, tanrının yalan söylemesi demektir.
Evrimi benimsemek demek, dinlerde ki anlatılan tanrının yani öteki yaşamın olmaması demektir.
Konu dönüp dolaşıp ölümden sonraki yaşama geliyor. Evrim bize şunu söylüyor; Evrende sonsuz nesne vardır. Bu nesne vardan yok, yoktan var edilemez. Bu nesne, her süre canlıdır ve her süre değişime uğrar. Bu değişim ortam koşullarının uygun olması halinde çeşitli biçimlere girmektedir. Örneğin yeryuvarlağı milyarlarca -belki daha fazla- gezegen arasında yaşamın olduğu tek gezegendir. Bu gezegen yaşamın oluşması için uygun bir ortam barındırmaktadır. Bu uygun ortam sürdükçe yaşam olacaktır. Bir insan susadığı an nasıl suya yöneliyorsa, yani gereksinim duyduğu bir şeye yöneliyorsa, evrendeki yaşam da gereksinimler doğrultusunda değişimler geçirmektedir. Bu olay, düşünmeyenler için çok şaşırtıcı olsa da olağan bir olaydır.
Evrimin olma olasılığı nedir? Çıkarcıların dillerinde düşmeyen bir soru da bu! Peki, bir tanrın olma ve bu tanrının yoktan bir evren var etme olasılığı nedir? Öldükten sonra dirilmenin, öteki yaşamın olasılığı nedir? Kısacası çıkarcıların çıkarlarının var olma olasılığı her an vardır. Çıkarlara karşı her şeyin olma olasılığı ise yok denecek denli azdır. Az olması da “belki ileride bundan da yarar sağlarız” payıdır sanırım.
Virüsler her an evrim geçirebilmektedirler. Eğer evrim yani gelişerek değişim yoksa bir ilacı her dönem kullanmamız gerekir. Oysa virüs mutasyon geçirdikçe ilaçların da değişmesi gerekir. Siz hiç hastaneye gidip “doktor ben her zaman bu ilacı kullanmak istiyorum” diyebiliyor musunuz? Eğer evim yoksa bunu demeniz gerekir. O an evrimin var olup olmadığını görebilirsiniz. Ancak evrime inanmayıp ben aynı ilacı kullanmak istiyorum derseniz evrimin var olup olmadığınızı ancak mezarda düşünmeniz gerekecektir ki, yaşarken düşünemeyenlerin mezarda düşünme olasılığı yoktur.
Bana bir şeyler söyle, yalanda olsa söyle, yeter ki beynimi uyuştursun! Eğer doğruları bırakıp, çıkarcıları rahatlatacak yalanları söyleseydik en büyük insan biz olurduk. Eğer bilgi, düşünce ve bilimin arkasında koşmayı bırakıp yalan, hırsızlık, mal/mülk peşinde koşaydık yine en büyük insan biz olurduk. Çünkü bilimi, bilgiyi, düşünceyi bırakıp araç değerlerin arkasında koşsaydık biz bir yabancı değil bir dost olarak görünürdük. Çünkü “bu da bizdendir” deyip bizi benimserlerdi. Oysa onların arkasında koşmadıkları bilim, bilgi ve düşünce onlara yabancı oldukları gibi bu olguların arkasında koşanlar da çıkarcılara yabancı gelmektedir.


Enhanced by Zemanta
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın

Adelina Sfishta

Okuyanlar Özgür Olmalı

Evrim Teorisi Online

Evrim hakkında herşey...

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

ODILA BLOGGER by OAS

Turkish Geeks on Life & Politics...

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ

Facebook adreslerimiz: http://www.facebook.com/ata.fecob - http://www.facebook.com/pages/fvco/107464239362228

Komeleya Çand û Integrasyon a Kurd Luzern

Kürdischer Kultur und Integrationsverein Luzern/Mythenstrasse7,6003 Luzern

eren@home ~ $

Açık Kaynak, Linux, Programlama Dilleri, Amatör Telsizcilik gibi konular üzerine düşünceler

Ata FE COB

"En büyük yenilgimiz, bir alternatif fikrini kaybetmiş olmamızdır." ___Michael Lebowitz

WordPress.com

WordPress.com is the best place for your personal blog or business site.

CHP SULTANGAZİ

"Direnme gücü, dünya “evet” sözcüğünü duymak istediğinde 'HAYIR' diyebilme yetisidi" E. Fromm. ________“12 Eylül’de ‘HAYIR’ oyu vererek tokat atın, okyanus ötesinden de duyulsun” KILIÇDAROĞLU