Sayın Leyla Tavşanoğlu 11 Temmuz 2010 tarihli Cumuhuriyet gazetesinde ülkemizin felsefe dalındaki en parlak ismi, uluslararası bir değer olan Sayın Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi ile yaptığı güzel ve yararlı bir söyleşiyi yayımladı.
Profesör Kuçuradi yeni bir aydınlanmaya gerek olduğunu söylüyor ve bunu, kendisini yanlış anlamadıysam, tüm dünya için kastediyor. Leyla Hanım’ın «aydınlanma nedir?» sorusuna ise 18. Yüzyıl aydınlanmasının büyük ismi Alman filozofu Immanuel Kant’ın verdiği cevabı hatırlatarak özetle, aydınlanma, kendi başına düşünüp karar verebilme yetenek ve cesaretine sahip olabilmektir, cevabını veriyor. Hemen ardından da bunun ciddi bir eğitim gerektirdiğini ekliyor.
Şimdi aynı tarihli Cumhuriyetin ilk sahifesine bir göz atalım: Kadir Has Üniversitesi’nin Türkiye’nin gündemini belirleme araştırmasına göre halkımızın yalnızca %2,3’ü eğitim ve eğitimsizliği bir sorun olarak idrak ediyor. Buna mukabil %57,6’nın derdi işsizliktir. Bir diğer deyişle, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yarıdan fazlası kendisine bir gelir sağlayacak bir işinin olmamasını en büyük sorun olarak görmektedir. Bu kişiler kendilerine demek ki şu soruyu hiç sormamışlardır: İş nereden gelecek?
Bütçesi Türkiye devletinin bütçesinden fazla olan dünyanın en büyük şirketlerinden birisi Google, bir garajda iki mektep talebesi arkadaş tarafından kurulmuştur. Bu iki afacan internette bir arama motorunun yaratacağı potansiyeli fark edip işe başlamışlardır. Bugünlerde benzer şekillerde internetten para kazanan nice genç insan vardır. Dünyanın en zengin insanlarından Bill Gates’in bilgisayar işine kendini tamamen adayabilmek için okulu dahi bıraktığı malumdur. Ben daha jeoloji 3. sınıftayken Gulf Petrol Şirketi beni yüklü bir ücretle bir konferans vermem için davet etmişti.
Türkiye’deki insanlar ise düşünme zahmetine katlanmayacakları işler arzu etmektedirler. Değerin karşılığının emek değil, akıl olduğunu daha idrak edemedik milletçe. Ben Almanya’da ne zaman halkımın tembelliğinden şikâyetçi olsam, Alman dostlarımın itirazıyla karşılaşıyorum. Türklerin çalışkan insanlar olduğunu iddia ediyorlar. Bu çalışkanlığın mahiyetini araştırınca ise karşıma genellikle emir altında iyi verim veren insanlar çıkıyor. Bunun nedeni ise insanımızın eğitimsizliği, kendi kendine düşünme becerisini kazanmamış olmasıdır. Gelgelelim Türk insanı bu en büyük eksikliğinin farkında bile değildir ve hâlâ birilerinin kendisi için emeğini sarf edebileceği bir iş yaratmasını beklemektedir.
Orhan Bursalı birkaç gündür yazılarında Türk yükseköğretiminde YÖK (ve tabii onun destekçileri devlet yöneticilerimiz) tarafından yaratılan rezaleti haykırıyor. Orhan üniversiteleri korumaya çalışıyor. Bence boşuna kalemini tüketiyor, zira üniversite ünversite olamadığı için başına gelen herşeye müsdehaktır.
YÖK beni bir iftirayla üniversiteden atmaya kalkışınca ABD Bilimler Akademisi’nden tutun İtalyan Jeoloji Cemiyeti’ne kadar bir sürü bilimsel kurum ayaklandı. Bizim üniversitelerden çıt çıktı mı? Bugün sözümona üniversite sayısı çığ gibi arttırılırken araştırma ve dolayısıyla eğitim kalitesi konusunda dertlenen ciddi sesler işitiyor musunuz? Üniversitelerimizde intihal haberleri gırla giderken, acaba gerçek bilimsel katkı haberleri niçin bu kadar enderdir diye hiç kendinize sordunuz mu? Üniversite de aynen halkın gerisi gibi eğitim kaygısı taşımamaktadır. Ben bu yüzden Türkiye’de üniversite yoktur diye yırtınıyorum.
Peki, üniversite yok da bir aydınlar kümesi mi var? Nasıl olabilir ki? Söyleşisinde Sayın Profesör Kuçuradi memleketimizdeki sözümona demokrasi havarilerinin de aslında postmodern zırvalıkların papağanları olan zır cahil, düşünmekten âciz bir güruh olduğunu söyleyerek, bunların insan haklarına zarar verdiklerini son derece kibar bir üslûpla ima ediyor.
Üniversite üniversite olamadıkça, ülkeyi yönetenlerin bilgi düzeyi belli bir değerin üzerine çıkmadıkça, halk kendi başına düşünmeyi öğrenmeyecektir ve o nedenle Türkiye giderek kendini besleyemez, halkına ekmek parası bulamaz bir ülke haline gelecektir (zaten geldi bile).
Dünyada bu duruma düşmüş ülkeler var mı diye sorarsanız, uzağa gitmeyin: Hemen güneyimizde bu durumda olan koca bir kıt’a var (hâlâ adam gibi üniversiteleri olan Güney Afrika Cumhuriyeti hariç). Şimdi gelin hep beraber bizi eğitmek için yaşamını veren Atatürk’e küfredenlerin peşinde önce bir cahiller zümresi olacak olan Ortadoğu birliğini kurup Afrika’ya doğru koşmaya başlayalım.
Ya Profesör Kuçuradi? Boş verin canım. O liboşluğun değerini bilmeyen ihtiyar bir dinozor işte, ne anlar demokrasinin nimetlerinden!
Yazar cok tesekkurler…
Selamlar Senay
Kutlarım.