İlk Öğretilen şey ‘KUL OLMAK’… Neden?… Ve Felsefe…
Öğrenciye, geçmişin ve günümüzün düşünce akımları, akılcı felsefeden yana bir yaklaşım şurda dursun, nesnel bir tutumla bile anlatılmıyor. Tek amaç, bir yaradanın varlığını kanıtlamak… O zaman düşünmeye zaten gerek kalmıyor. Yaradan bizim yerimize zaten düşünecektir. Bize düşen, en fazla, iyi bir kul olmaya çalışmaktır… …………………… Kul yaratmak… Eski Yunan’da Tanrıların insan biçiminde tasarlanmış olması, insanın kulluktan çıkışı yönünde bir adım sayılabilir mi? Söylenen tam olarak bu olmasa da E. Hamilton’ın “Mitoloji”sinde benzer bir görüşle karşılaştığımı anımsıyorum. Gerçekten de, Tanrının insanlaşması eski Yunan düşüncesi iledir. Buna, insanın Tanrılaşması da denebilir… İnsanlığın düşünce serüveninde eski Yunan bir mucizedir. Öncesindeki ve sonrasındaki karanlıkların arasında göz kamaştırıcı bir ışık kaynağı gibi duruyor… Tanrıyı insanlaştıran, bunu yaparken de insanı kulluktan çıkararak ona bir Tanrı kimliği kazandırmaya yönelen bu düşünce, daha somut olarak da, varlığı ve yokluğu yorumlayışta aklın egemenliği demektir… İnsan aklı, Sokrates’le başlayan, Platon ve Aristoteles’le süren bir süreçte, felsefe, bilim, güzel sanatlar, tiyatro ve şiir alanlarında insanlığın tarih içindeki yürüyüşünde yolunu aydınlattı… Rönesans ve sonrasındaki yeni ve modern bilimin ve felsefenin bütününü bu akla borçluyuz. Edebiyat da bu aklın ürünüdür. Bu anlamda akıl, insanın kendisi demektir. Her şeyidir, tarihidir, bugünü ve geleceğidir. Akıl yönünden sapış, geriye dönüş, tarihin dışına düşmekle eşanlamlıdır. Kişisel yaşamda akıl dışına yöneliş, eninde sonunda kişisel bir olgudur; o kişiyi ve çevresini etkiler. Toplumların akıl yönünden saptırılışı ise, bir toplumun, bir ülkenin yok olmaya yönlendirilmesidir. Bu, bir ülkeye karşı işlenebilecek en büyük bir suç, bir cürümdür. Bugün yaşadığımız bu ülkeye, ülkemize karşı böyle bir cürmün işlenmekte oluşunun her gün yeni bir örneği ile karşılaşıyoruz. Geçen hafta çağdaş Darwinci düşünür Dawkins’in internet sitesine girişin, tarihi ve sayısı belirsiz bir mahkeme kararıyla yasaklandığını yazmıştım. Bu yasak, kuşkumuz olmasın ki Darwin kuramının yasaklanması yönünde atılmış kasıtlı ve bilinçli bir adımdır. Benzer ve belki daha da vahim bir durum, ortaöğretim felsefe derslerinde yaşanacak. Arkadaşımız M. Lıcalı’nın derlediği haber 21 Eylül tarihli “Cumhuriyet”te “Felsefe Yerine Din” başlığı ile yer aldı. Haberde, Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan “Ortaöğretim Felsefe Dersi ve Kılavuzu” taslağında felsefe derslerinin bir din kültürü ve ahlak bilgisi dersiymiş gibi okutulmasının öngörüldüğü örnekleniyor. Örneklerde, felsefe dersinin düşündürme amacıyla değil de, dayatmacı bir amaçla hazırlandığı açıkça görülüyor. Öğrenciye, geçmişin ve günümüzün düşünce akımları, akılcı felsefeden yana bir yaklaşım şurda dursun, nesnel bir tutumla bile anlatılmıyor. Tek amaç, bir yaradanın varlığını kanıtlamak… O zaman düşünmeye zaten gerek kalmıyor. Yaradan bizim yerimize zaten düşünecektir. Bize düşen, en fazla, iyi bir kul olmaya çalışmaktır… Felsefe ise kul olmanın tam olarak karşıtı, aklın sınır tanımazlığı demektir… Düşüncenin çevresine sınır, önüne engel koyduğunuzda, düşünemezsiniz. İnsan olamazsınız… İnsanın insanlaşma tarihinin dışına çıkarsınız… Yurttaş bile olamazsınız… Olsa olsa kul olursunuz… Bir ulusun çocuklarının düşünme yetilerinin çevresine sınırlar çekmek, onları insan ve yurttaş olmaya değil de kul olmaya özendirip yönlendirmek, o ulusa karşı işlenebilecek en büyük suçtur, cürümdür. Milli Eğitim Bakanlığı bu suçu işliyor. Bu bakanlıkça ortaöğretim felsefe dersleri için hazırlandığı bildirilen taslak bu suçun belgesidir. Felsefecilerimiz başta olmak üzere, ilgili bütün kişiler ve kuruluşlar tepkilerini belirtmeli, bu suç belgesinin uygulamaya konulmasına, gerekiyorsa yargı yoluna da başvurarak, el birliği ile engel olmalıyız… ___________________________ Ataol Behramoğlu / Cumhuriyet…
Sizlerden Gelen Yorumlar…