KORKU… Korkuyoruz, Çünkü Korkutuluyoruz…
Korku…
Karanlıktan, ölümden, gelecekten, faşizmden, tecavüzden, savaştan, işkenceden veya anlam veremediğimiz pek çok şeyden… Herkesin ruhunu köşeye sıkıştıran bir korkusu var. Bir de bu korkuyu kullananlar ve korkutanlar… Çünkü sistemin, çarklarının daha iyi dönmesi için korkuya ihtiyacı var. Emek sömürmenin ve parayı yönetmenin de en iyi yolu bu… Biz de, korkunun dalgalı denizinde yüzenlere korkularını sorduk. Kimileri korkularını anlatırken isimlerini vermekten korktular, kimileri ise korkularıyla çoktan yüzleşmişti. Aslında haberi hazırlarken biz de biraz korktuk, çünkü korku evreni çok geniş, neresinden tutsanız bir yeri eksik kalıyor. Yine de korkumuza yenilmedik, ucundan tuttuklarımızı anlamlandırmaya çalıştık. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Erkan Yaman üniversitelerde öğretim elemanlarına uygulanan ayrımcılık, baskı, eziyet, korkutma, hakaret, taciz gibi resmî olmayan cezaları araştırdığı tezi ile korku kültürünün üniversite ayağındaki etkilerini anlattı bize. Prof. Dr. Yankı Yazgan, dört yaşına gelene kadarki hayatımıza hükmeden korkuların, sonrakilerin “giyinmemişi” olduğunu söyledi. Korkunun yönettiği bir hayatın öznesi olmanın çelişkilerini anlattı, korkunun insanları yönetmek için kullanılabileceğini de özellikle hatırlattı . Gazi Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nden Prof. Dr. Yüksel Akkaya ise kapitalizmin toplumda yarattığı korkulardan, geleceğin belirsizliği ve işsizlik korkusundan bahsetti. Kapitalizmin korkuyu nasıl kullandığını anlattı. Prof. Dr. Şahika Yüksel de fobilerin kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görüldüğünü söyledi, ancak bilinenin aksine erkeklerin korkularını daha fazla ciddiye aldıklarına dikkat çekti… Acaba siz nelerden, ne kadar korkuyorsunuz? Okuyun, hatırlayın ve yüzleşin…
– Kapitalizmin toplumda yarattığı yeni korkular neler? Son çeyrek yüzyılda, kapitalizmin toplumda yarattığı en önemli iki “yeni” korku, geleceğin belirsizliği ve işsizliktir. Sosyal güvenlik, bu risklerin sonuçlarını ortadan kaldırarak ya da azaltarak yarınını az çok da olsa güvence altına alıyordu. Çalışanları korku ve kaygıdan uzak tutuyordu; böylelikle de insanların daha rasyonel, ihsana muhtaç, biat etmeye hazır kişiliklere savrulmasını önlüyordu. Kuşkusuz, bu tür insan her an hakları için başkaldırmaya hazır, yani kapitalizm için tehlikeli insandı. Öyleyse sistemin bu insanı yok etmesi gerekiyordu. Öyle de yapmaya başladılar. Sosyal güvenliği etkisiz kılmak ile korku, kaygı dolu insanı yaratmak aynı şey. Çünkü kapitalizm kendisine güvenen insana düşmandır ve Dieter Duhm’un “Kapitalizmde Korku” kitabında yazdığı gibi korkusuz yapamaz.
– Korku kültürü emek, üretim ilişkisinde nasıl bir zedelenmeye yol açıyor? Kapitalizmin emek tarihi, korku ve zora dayalıdır. Bu korku, verimliliğe ve üretkenliğe yansır. Örneğin kriz dönemlerinde korku kendisini çıplak olarak gösterir, bu dönemler emeğin en çok disiplin altına alındığı dönemlerdir. Zira emekçinin bir direnci kalmamıştır. İşsiz kalmak, gelirden yoksun kalmak korkusu onu boyun eğmeğe iter, koşulsuz kabule zorlar.
– Korkuyu güçlendiren cezanın uygulanış alanlarının artması. İsteklerin ve özgürlüklerin sınırlandırılması korkuyla eğitilen bir toplum yaratıyor. Sistem bunu nasıl kullanıyor? Kapitalizmin tarihi aynı zamanda ceza tarihidir de. Zindandan hapishaneye geçişin tarihi ile kapitalizmin tarihinin eşanlı oluşu bu nedenle şaşırtıcı olmasa gerek. Sömürü oranlarının arttırıldığı, sermaye birikiminin önündeki engellerin kaldırılmaya çalışıldığı dönemlerde suç kapsamlarının genişletilmesi, cezaların ağırlaştırılması, hapishane duvarlarının kalınlaştırılıp yükseltilmesi, koğuşların hücrelere dönüştürülmesi hiç de tesadüf değildir, korku ile doğrudan ilişkilidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde cezaevlerinin beş yıldızlı oteller ile yarışırcasına çoğalması, her dört Amerikalıdan birinin mahkeme ile 190 Amerikalıdan birinin ise hapishane ile tanışması, tekstil sanayinin ana üretim merkezinin hapishaneler olması çok anlamlı olsa gerek. ABD’de 1980 yılında 6.900 milyar dolar olan “ceza sektörü” devlet harcamalarının, 1999 yılında 55.371.milyar dolara çıkması, özel sektörün de 2000 yılında 104 milyar dolar harcama yapması korkuya dayalı politikaların boyutunu da gösteriyor.
– Rekabet bir korku yaratıyor mu? Rekabet kapitalizmin temel özelliklerinden, korkunun da temel kaynaklarından birini oluşturur. Rekabet ilişkisinin olduğu yerde bir kazanan varsa bir de kaybeden vardır. Rekabette, kaybetme korkusu nedeniyle insan insana düşman olur. Birisinin başarı hırsı ve kazanma isteği bir başkasının kaybetmesini, yıkımını gerektirir. Zira, rekabet insanlar arasında kuşkunun, kıskançlığın, nefretin de kaynağını oluşturur; dayanışma duygusunu, paylaşma isteğini yok eder.
– Kapitalizmin temel sorunlarından biri de yabancılaşma. Korkuyla bu yabancılaşma arasında bağ kurulabilir mi? Yabancılaşma kapitalizmden önceki basit meta üretiminde de vardı, ancak kendisini yaşamsal bir sorun olarak kapitalizmde gösterdi. Ücretli emeğin yaygınlaşması ile birlikte yabancılaşma da yaygınlaştı. Artık kapitalist ücretli emeğe, ücretli emek de bir işe muhtaç. İşçi yaşamak istiyorsa, kendi emek gücünü satmak ve dolayısı ile kapitalistin egemenliği altına girmek, onun isteklerini yerine getirmek zorunda. Emek gücünü satamamak ise bir gelire yani varlığını sürdürecek olanaklara sahip olmamak anlamına geliyor ki, bu ölüm ile karşı karşıya gelmekten başka bir şey değil. Öyle olduğu için işsiz kalanların intihar eğilimleri arttı, mesela ve yabancılaşma ile ölüm teması giderek bir madalyonun iki yüzünü oluşturdu. Çalışmamak, aç kalmak, ölüm tehdidi ile karşı karşıya gelmek anlamına geliyor, işte kapitalizmin tarihi de bunu topluma içermek tarihidir. Bunun en iyi aracını ise iletişim araçları oluşturur. Günümüzde gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan olaylar ile televizyon haberlerinin “reyting”ini arttıran olaylar dolaylı yoldan bu ölüm korkusunu her gün toplumun zihnine zerk ediyorlar.
Prof. Dr. YÜKSEL AKKAYA (Gazi Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü- Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı) / Ali Deniz Uslu / Deniz Yavaşoğulları / 13 Nisan Cumhuriyet Dergi…
Sizlerden Gelen Yorumlar…